Sadece Bir Mektup
Sana ne çok şey söylemek isterdim... Ama her seferinde kelimelerim boğazıma düğümleniyor. Bazen tam cümle kuracağım, bir iç çekişin içinde susuyorum. Belki de bu yüzden, içimde sana dair büyüyen bir sızı var. Adı konmamış, ama kendini unutturmayan bir sızı...
Gidişin demeyeceğim buna, çünkü hiç “gelmiş” gibi olmadın. Hep bir yanın eksikti. Bir adımını attın, diğerini içinden hep çektin. Ben seni severken iki ayağımla içindeydim bu hikâyenin, Sen, sadece ayak ucunla değdin bana.
Ne zaman başladık, nerede yarım kaldık, Bilmiyorum. Ama bildiğim tek şey: Senin gidişin, bir ayrılık gibi değil de Bir eksilme gibiydi içimde. Yani ben, kendimden biraz azaldım.
Maskeni geç fark ettim. O gülen yüzünün ardındaki boşluğu... Ben seni sen sandım. Ben seni gökyüzü sandım. Meğer sismişsin… İçinde kaybolduğum, ama asla tutunamadığım bir sis.
En çok neye kırıldım biliyor musun? Kendime... Seni anlayamayan, çözemeyen, hak ettiğinden fazla seven halime. Ve şimdi, güven kelimesi dilimde bir boşluk gibi. Kimseye yaslanamıyorum artık. Seninle yıkılan bir duvar, her yeni gelenin gölgesine engel oluyor.
Yine de, Kendimden vazgeçmeyeceğim. İçimde bir yer hâlâ sevginin kırıntılarını saklıyor. Bazen acıtarak, bazen unutur gibi… Ama hep orada. Ve ben, onları bir gün Bana ait bir sevgiye dönüştüreceğim.
Seninle ilgili tek cümlem kaldı: Artık sadece bir sayfaydın, bir ders, bir yara belki. Ama ben, o sayfayı kapattım.
Ben, kendimi sevmeye yeniden başlıyorum. Yolun açık olsun. Ama bu yol artık benim yolum.
Ve bu satırlar, Sana değil, Kendime. Çünkü herkes kendine tutulur en çok, Ve ben, kendime borcumu ödüyorum.
Allah biliyor.
Turgay Kurtuluş
