Şairlik, Ozanlık, Sanatçılık Nedir?

Çok eski zamanlarda, insanların avlanarak yaşadıkları zamanlarda bir av günü sonuydu. İnsanoğlu yine av yorgunu klimalı mekanları aratmayan kışın sıcak, yazın soğuk evine(mağarasına) varmıştı. Biz bazen en modern şehirlerde o evleri (mağara konforunu) bulamıyoruz tabi o başka bir konu. İçinden çok şeyler anlatmak istediği ateşin başında diğerleri uyurken bizim sanatçı adayı başlamış başından geçenleri düşünmeye.

O gün büyük bir av partisi varmış. Organize bir şekilde bir mamut avı yapılmış. O avda küçük bir mamut ve annesi de tam ortalarına düşmüş o çetin savaşın. Tabi bizim yufka yürekli avcılar koca dev mamutlar dururken bu anne ile bebeğin canına kıymaya elvermemiş yürekleri ve onları serbest bırakmışlar. Bu durum bizim avcının yüreğinde bir iz bırakmış ve düşünmüş: bizden sonra gelenlere bu merhamet dolu olayı anlatmalıyım ama nasıl. Birden tam başının üstün bir lamba yanmış. Evet evrika ! Mağaranın karşı duvarını aydınlatan ışık, sanki içinde bir güneş olmuş, ta yıllarca sonrasına gidecek olan mesajın ışığı olmuş. Evet bunu resmetmeli duvara.

İşte ilk sanatçının çıkış öyküsü. Belki biraz daha özeldir ama genel hatları ile sanatçı yapıtında kendi zamanında ve ötesine taşan bir mesaj verir eseriyle. Gel zaman git zaman bu bir şeyleri başka insanlara ve zamanlara iletmenin çok çeşitli yolları bulunmuş. Özde hep bir haber verme, bir anlamı farklı araçlarla çeşitli şekillerde vermenin sancısını yaşamış sanatçı.

İlk zamanlar resimle daha sonra bu resimler belirli şekillerin anlam ifade ettiği harflere; alfabeye dönüşmüş. Artık konuşulan sözlerin kalıcı, daha bir üzerinde düşünülerek, adeta anlamın zaman üstü bir özellik kazandığı edebiyat türleri ortaya çıkmış.

Evet nedir asıl sanatçının konusu diye soracak olursak bu bir aşk sevgi konusu yada acıları anlatma aracı olarak sınırlayamayız. Sonuçta ilk zamanlarda çıkış noktasını resim sanatı olarak kabul edersek ve bu resimlerinde bir zamanın ötesine bir iz bırakma isteği vardır. Sanat tam sıradışılık, hem yaşanılan fakat daha bir açık şekil ortaya konulmayanın gün yüzüne çıkarılmasıdır. Bunu yapana sanatçı diyoruz. Sanatçı çelişkilerden beslenir, onları en çarpıcı şekilde ortaya koyduğunda sanatçıdır. Yok sıradanlıkları, bir sürü olağan şeyleri sunmak değildir.

Özelde şiire gelirsek bence şair sadece etrafa sepet sepet gül dağıtan değildir. Bu hayatı içinde birebir yaşan, tüm duygulara algı penceleri sonuna kadar açık kişidir. Şair söz canbazlığından öteye gitmeyen, somuttan soyuta, soyuttan somuta anlam kaymaları ile hokkabazlık yapan bir şovmen değidir. Şair halkın sevinçleri üzüntüleri anlatan onları en güzel şekilde dile getiren kişidir.

Evet Avrupa aydınlanmadan önce yapılan sanat eserlerinde hep bir mükemmelliyet aranmıştır. Dünya olduğundan daha bir güzel çizilmiştir. Yapılan eserlerde; örneğin bir elmanın çürük kurtlu olan yanı resmedilmemiş mükemmel elma olarak çizilmiştir. İnsanlar güzel yüzlü bakımlıdır. Ama rönesans ve reform hareketlerinden sonra artık kurtlu elmanında olduğu, insanların sevinçlerinin, hüzünlerininde onların insanlığının bir gereği olduğu anlaşılmıştır.

Biz bilemiyorum yanlış anlıyorum belki ama özelde şiirde canım cicim sen bir tanesinden öteye geçen olursa aforoz edilir sitenin dışında kaynar kazanlara atılır. Hayat sadece aşk meşk değidir ya. Şairdir her duygunun peşinde koşan bir avcıdır. Halkın bu incelikleri kendi dilinde duymaya ihtiyacı var. Toplumca yaşadığımız bazı üzücü yada mutluluk verici olayları en güzel ifadesini edebiyatta bulur. Eğer edebiyat üstadları bunlardan uzak sadece kendi içlerinde, belli bir kesimin anladığı ürünler verirlerse bu ne onları ne de Türk Edebiyatına katkı sağlar.

Ezcümle şairlik her çiçekten bal almak, bunlardan yaptığı şerbeti herkese sunmaktır.

11 Ekim 2009 3-4 dakika 14 denemesi var.
Beğenenler (2)
Yorumlar