Sakarya Üniversitesi Anısına

Bu yazımı hayat yolculuğum sırasında Sakarya Üniversitesinde geçirdiğim 3 yılın anısına ve kendi adıma kısa bir muhasebesini yapmak için yazıyorum.

Evet, hayatı bir yolculuk olarak adlandırırsak, Sakarya üç günümü geçirdiğim güzel bir kervansaraydı benim için. Bir ömür kadar uzun ve üç günlük bir hayat kadar kısa. Bir hazine odasından ceplerim dolu çıkar gibi ayrılıyorum bu saraydan, her halükarda kazançlı olduğumu bile bile. Fakat bu gün, anlamsız bir burukluk var içimde, sanki sonu gelmeyen sonların finalindeyim. Adeta ömrümün sonuna gelmiş gibi bir korkuyla beraber yeni başlangıçların heyecanı ve umuduyla doluyum. İşte bu umudu bana veren hocalarım ve paha biçilmez dostlarımı hatırlıyor ve onların bana öğrettiklerinden bahsetmeden geçemeyeceğimi düşünüyorum.

Bütün ömrünü gençlerin eğitimine adayan, onlarla sohbet etmekten, dertlerini, sıkıntılarını dinlemekten adeta zevk alan, samimiyeti ve içindeki bütün güzellikleri sürekli gülümseyen yüzüne aksetmiş melek gibi bir insan düşünün. Öğrencinin her derdini kendi derdi gibi gören ve ilgilenen böyle değerli bir şahsiyet olan annemiz Prf. Dr Binnaz BAYTEKİN' den çalışmaktan asla yorulmamam gerektiğini ve gençlerle ömrünü geçiren bir insanın sürekli genç kalabileceğini öğrendim.

Gençlik yıllarının maddi ve siyasi bütün sıkıntılarına rağmen, tam anlamıyla Anadolu'nun bağrı olan Konya'dan çıkıp bir milletin ıslahının eğitimle olacağını göstermek için kendini tamamıyla eğitime adamış ve bu gün ise güzel ülkemizin gençleri ve geleceği için hala çalışmaya devam eden, bir zekâ ve ahlak timsali olan kıymettar hocamız Prof. Dr. Arif ÜNAL' in derslerine katılmış olmanın gururunu taşımaktayım. Adı gibi arif olan bu hocamızdan, zekânın, ahlakın ve azmin gücünü öğrendim.

Bir insan düşünün, zorluklarla dolu şu hayatta, her ne olursa olsun mutlu kalmayı başarabilsin. Problemlerin, sıkıntıların üstesinden onları hafife alarak, küçümseyerek gelebilsin. Böylesine ilginç rahatlığıyla birlikte, çözemeyeceği hiçbir problem olmayan, güldürerek ve düşündürerek öğretmeyi başarabilen nadir insanlardan biri olan Doç. Dr Recep AKAY hocamızı bu yazımda da yine gülümseyerek yâd etmek istiyorum. Bu değerli insandan, hiçbir problemi gözümde büyütmemem gerektiğini ve derslerime düşük not alırım korkusuyla değil, sadece öğrenmek için çalışmam gerektiğini öğrendim.

Hani insan bazı şeylere sırf sevdiği kişi seviyor diye katlanır ya ve sırf sevdiği kişiyi görüp onunla birkaç dakika sohbet edebilmek için birkaç saatlik yola gider ve dönüşte de her şeye rağmen değdiğini düşünerek mutlu olur ya insan, işte ben de çoğu kez, ister ilgimi çeksin ister çekmesin Yrd. Doç. Dr Nurhan ULUÇ hocamın sırf bana huzur veren o güzel ders anlatışını dinlemek için derslerine katılır ve ders bitişinde kendimi inanılmaz derecede deşarj olmuş, rahat ve mutlu hissederdim. Ders arkadaşlarım, Nurhan hocamızın adeta bir anne gibi olduğunu söyleseler de ben kendisini daima bir abla gibi gördüm. Ömrüm boyunca unutamayacağım bu değerli ablamdan, severek ve sevdirerek öğretmeyi, saygıyı, sevgiyi ve hoş görülü olmanın olağan üstü gücünü ve güzelliğini öğrendim.

Öğrencilik yılları boyunca ders çalışmaktan ve öğrenmekten mutlu olduğunu söyleyen ve öğrendiği her bilgiyi özümseyip sonraki nesillere aktarabilme gayretinde olan ve gördüğüm kadarıyla öğretmekten de mutlu olan kıymettar bir insandır Yrd. Doç. Dr. Funda KIZILER hocamız. Öğrencilerinin de kendisi gibi çalışkan olabilmeleri ve bir şeyler öğrenebilmeleri için, gerçekten çok sevdiği öğrencileriyle arasındaki ilişkiyi dahi feda edebilen nadir rastlanır bu fedakâr hocamızın üzerimizdeki emeğini asla göz ardı edemeyeceğimizi düşünüyorum. Funda hocamdan, öğrenmenin ve öğretmenin verdiği mutluluğun hiçbir şeye değişilmeyecek kadar büyük olduğunu öğrendim.

Ayrıca, arkadaşlığın da ötesinde kardeş gibi geçindiğimiz okutman ve araştırma görevlisi olan genç hocalarımız Elif AKKAN, Dilek KIZILTAN, Ayla AKIN, Fatih ŞİMŞEK ve Alper KELEŞ hocalarımızın da her biri ayrı bir mücevher olarak zihinlerimizde ve gönüllerimizde yer edindiklerini düşünüyorum. Bu değerli hocalarımızın çaba ve gayretlerinden gelen başarılarını hem kendime örnek alıyor, hem de daha da başarılı olabilmelerini temenni ediyorum.

Bir de arkadaşlarım, dostlarım oldu bu üç günlük kervansarayda, her birini üç asırlık kardeşim gibi sevdiğim ve saydığım. Hangi birinin ismini verip hangisinden başlayayım, benim için hepsi bir, hepsi birbirinden değerli ve hepsi bir bütün olarak kalbimde yer etti.

Ben yatay bir geçişle aralarına girdim bu dostlarımın, ama ayırmadılar beni de kendilerinden. İki sınıfta birden derslere girdim ve her iki sınıfta da birbirinden değerli arkadaşlar edindim, ikisinde de ayrı bir mutluluk yaşadım ve hepsini de çok sevdim.

Her birinin kendine özgü farklı bir yeteneği, özelliği vardı. Gizem, Sevcan, Neslihan, Sevda, Burcu, Ersin, Ahmet, Serhat, Enes... . Bunca farklı karakterdeki insanların, karşılıklı saygı ve sevgi çerçevesinde birlikte, kardeş gibi geçinebildiklerini gördüm. Ben onlardan birlikte hareket etmenin, beraber çalışmanın, dayanışmanın anlatılmaz güzelliğini öğrendim.

Üniversiteden mezun olmanın bir diplomadan ibaret olmadığını öğrendim ve Sakarya Üniversitesi, Alman dili ve edebiyatı bölümünde böylesine değerli hocalardan ders almış olmanın ve birbirinden iyi dostlar edinmiş olmanın haklı gururu ve mutluluğunu yaşadığımı söyleyebilirim. Son olarak siz kıymetli hocalarım ve dostlarım, sizleri ömrüm boyunca unutmayacağımı ve sizleri gerçekten, ama gerçekten çok sevdiğimi ifade etmek istiyorum.

( vedaları sevmediğimden yazımı böyle bitirmek istiyorum. Ve madem dünya yuvarlaktır, döner dolaşır elbet bir yerde tekrar karşılaşırız düşüncesinde olduğum için vedalaşmak yerine tekrar buluşacağımız güne kadar sağlıcakla kalın diyorum.)

22 Haziran 2011 5-6 dakika 8 denemesi var.
Beğenenler (2)
Yorumlar