Sanat İnsan İçindir
Sanat, sanat, sanat...
Azımsanacak boyutta sanat yapan, belli uğraşları olan insanımız, Türk sınırları içerisinde ne kadar değer kazanıyor, halk ne kadar değer yüklüyor veya sanatçının bulunduğu meskenlerin belediye kuruluşları ne kadar sahip çıkıyor? Ya da insanımız çok sanatsever, sayısız eser bizlere bırakıyor da halkımız hepsini okumaya vakit bulamıyor veya belediye (ilgili kuruluşlar) her sanatçının eserine göz kapayıp, kendi öz istekleri boyutundaki eserleri ele alarak bütçemiz bu kadar diyor?
Sanatçı, eserini halka arz etmek veya sunmak ister. Bireyler kendi aralarında konuşarak veya ulusal platformda başarı elde etmiş eserler, sanatçıyı bahtiyar eder ve daha verim kazanmasına sebep olur. Sanatçı, eserini mali olarak ticari yönden pazara çıkarıp, pazarlamaz. Sanatçının tatminkarlığı, eserine harcadığı emeğin ve zamanın karşılık bulmasıdır.
İlk kitabı yayımlanmış bir şair olarak, karakterime yakışan direkt hedef aldığım kuruluşlara acizliğini ve eksikliklerini imgesel açıdan değerlendirip, eleştirmektir. Anlamaya başladığı tek şey, yazdıkça sakinliğimi yitirdiğim ve yazdıkça kalemimin daha da sinirlenmesi...
Akşam vakti şehir gürültüsünün insanda yarattığı sinirden, daha fazla sinirli ve daha farklı kızgınım. Bu bakımdan sanatçı gömleğimi üzerimden birkaç saatliğine çıkarıyorum. Her gün ki kızgın halimden daha kızgın biçimde kalemimi elime alıyorum, çizgili beyaz defterim önümde tir tir titriyor. Hedef aldığım kuruluşlara eleştirimi direkt olarak yazıyorum. Özür dilerim imgesel anlatım...
Saç tellerimi bir bir mısra aralarına bıraktığım, bin bir umutla okuyucu karşısına çıkarmak istediğim ilk kitabımı 'Düş Ülkesinin Yıkık Uygarlığı' yayımlatmak için çektiği ezayı bir ben, bir de Allah'ım bilir. Çalıştığım işyeri karın doyurmaya ve aileye katkıda bulunmaya yarıyordu. Dolaşmadığım şirket ve ayak basmadığım gazete kalmadı kitabımın sponsorluğu için. Bir yıl boyunca hiçbir bedel almadan yazdığım gazete dahi sponsorluğa yanaşmadı. (kitabım yayımlandıktan sonra o gazete, bunun haberini bile yapmadı.)
Bir yerlerden borç ile tedarik ettiğim kitap masrafını, kitabımda emeği olan Ramazan SEYDAOĞLU'na verdim. (editörlüğünü bizzat kendisi yaptı.) Kargo ile elime ulaşan kitaplarımı görünce, heyecandan aklımı kaçıracak gibi olmuştum. Hatalı baskı olma ihtimali ile tüm kitaplarımı ayrı ayrı sayfalarına severk bakmış, sorunlu olanları bir kenara ayırmıştım.
Dağıtımını bizzat kendim yapacak, şu kitapçı senin bu kitapçı benim, her yere dağıtacaktım. İlk girdiğim kitapçıda aldığım tepki, diğerleri de bundan farklı olmayıp, birbirlerini adeta tavır bakımından izlemişlerdi.
-Şiir kitabı satılmıyor kardeşim, millete bedava dağıtıyoruz.
-Ağabey, ben buranın çocuğuyum, bu kent için bir onurdur, şereftir.
-Öyle ama kardeş, yapacak bir şey yok.
Yerel gazetelere gidip, birkaç adet kitap bırakarak, 'belediyenin bu durumda daha hassas davranıp, kentinde yetişmiş şairine sahip çıkmasını' diye kırmadan gönderme yapmalarını rica etmiştim. Lakin bu birçok yerel gazetede haber oldu. Sonuç olarak ne bir belediye tarafından, ne de bir sanat kuruluşu tarafından destek olunmadı.
Kitap vesilesi ile tanışma fırsatı bulduğum, birkaç yazar dost ve birkaç tiyatro sanatçıları benim için yeterli olmuştu.
Bir şehrin söz sahibi insanları veya kültür-sanat etkinlikleri düzenleyen başkanlar, kendi yurdunda yetişmiş sanatçı evladına sahip çıkmayıp, tonlarca para akıtarak medyatik, paraya ihtiyacı olmayan, sanat ne içindir bilmeyen, sanatçı kimliği nasıl eline tutuşturulmuş bilinmeyen, bir sanat bozması objeye değer veriyorsa ve onu etkinliklere dahil ediyorsa; gerçek sanatçı kişiliğe yaraşır, kendini sanata adayan sanatçı, eserini dostundan-akrabasından başka kiminle paylaşsın? Halkın gerçek sanata, sanatçının ise gerçek sanatsever halka ihtiyacı var. Beyinleri sahte şovlarla, duyusal anlamda kulak tırmalayıcı, görsel açıdan sanattan uzak gösterilerle uyuşturulmuş halk, bu durumdan memnun görünüyor. Kültürün yıkılmasında ve yitip gitmesinde bunun rolü büyüktür. Kültürü yitmiş bir ülke, savaşta tüm askerlerini kaybetmiş gibidir.