Şarkıların Dilinden Aşk
Dün akşam yine benim yollarıma bakmışsın,
Gelmeyince üzülüp perdeyi kapatmışsın.
Gözü yollarda kalıyor insanın. Sessizlik, perdesi oluyor ruhun. Kime baksa aynı maske, kime sorsa aynı hüzün, kimi beklese aynı yollar... Yokluğu bitip tükenmez, varlığı tarifsiz boşluk... Yerini dolduracak tek bir kelime yalnız'ca: Yalnızlık.
Sen olmasan buralara gelemezdim ben,
Sevemezdim bu şehri, anlamazdım dilinden.
Şehir dediğin nedir ki? Kalabalık yalnızlar meskeni... Biri gelip renklerini salmazsa şehre, gökkuşağı gibi kaplamazsa caddeleri ve anlamlandırmazsa boş sokakları yalnızlığı takmak zorundasın koluna. Yalnızlık'la yenilen yemek, yalnızlık'la izlenen film, yalnızlık'la dinlenen şarkı... Hep aynı kapıya çıkıyor sonu.
Lale devri çocuklarıyız biz, zamanımız geçmiş.
Aşk şarabından kim bilir en son hangi şanslı içmiş...
Modern aşk, başı belli sonu son kullanma tarihli. Cicim ayları neden bir şey mi vardı önceden? Şimdiyse aşk zamana sıkıştırılmış. Adı üstünde, birkaç ayda bitiyor sevda denen günümüz kandırmacası. Kimin eli kimin cebinde, bilen yok.
Dilerim ki mutlu ol sevgilim, ben olmasam bile...
Hayat gülsün sana, günahın boynumda ağlayan bir çift göz bıraktın arkanda.
Ah eski aşklar! Yaşanan her şeye teşekkür edip, mutluluklar dileyerek onurluca terk edilen sevdalar... şimdi kime sorsan yaralı. Bir sorsan bin ah işitirsin. O yanında çok mutlu olduğu aşka, gün gelip bela okumak var mıydı aşkta? Nerede kaldı o susmalar? Nerede kaldı o her şeyi güzel
hatırlamalar? Ve nerede acıyı bile haddiyle yaşamalar?
Sana korkular bıraktım, bir de yeni pişmanlıklar.
Bir kendim bir ben gidiyorum.
Ve sıra gitmeye geldiğinde, yaşananlar unutulmalı mıdır gerçekten? Hatırlanan sadece mutsuzlukların film şerifi mi olmalıdır? Biliyorum, gitmek zor. Giderken götüreceğin yalnız'ca sensen, aklındakilerle baş edemeyecekken, ona bıraktığın korkuların kat be katını yalnızlık valizine sığdırmışken, söyle ey yürek bu gitmeler nereye?