Şehir ve siz

Bir sabah ve bir şehrin ıslanmış sokakları ne kadar güzeldir, mis gibi kokular yayılır etrafa, etraflıca çekersiniz nefesinizi ciğerlerinize, o doyumsuz anları yaşamak keyiflidir, en az bir aşk kadar...

Şehirlere canlı yakıştırmaları yapmaya bayılırım. Şehirler canlıdır, tıpkı bir insan gibi, sokaklarında dolaşan, kedileri, köpekleri gibi. En çok onları severim belki farkında olmadan, şehrin gerçek sahipleri gibi davranırlar, sahiplenmişler, parsellemişlerdir sokaklarını şehrin. Birisi, diğerinin semtinde pek dolaşmaz, onun yiyeceklerine uzanmaz, onun parkında vakit geçirmez mesela.

Her şehrin ortamı, güzelliği, çirkinliği gibi, yağmuru da farklıdır aslında, kimisi öfkeli düşer kaldırım taşlarına, kimisi durgundur, kimisi heyecanlı bir yolculukla düşer yeşillikler üstüne, kimisi hüzünlü, kimisi de duygusaldır yağmurların. Ben öfkeli olanlarını hiç sevmem, ne yaşadığım şehirde, ne başka bir şehirde yağmasını da istemem.

Bu kadar içli dışlı bir bağ kurunca yaşadığın veya ziyaret ettiğin şehirlerle, ister istemez duygusal bağlar kurmaya da müsait oluyorsunuz. Abarttığımı düşünenleriniz olacaktır muhakkak ama olsun, bazen abartmalı bazı duyguları insan, o zaman mutlu olmak için bir yol çizmiş gibi oluyorsunuz kendinize, bunlar bana ait olan düşünceler elbette, sizin duygu ve düşüncelerinizi bilmesem de, aynı şeyleri bazı zamanlar yaşıyor olabileceğinizi varsayıyorum.

Sabahları kadar, geceleri de güzeldir şehirlerin, özellikle gece yarısından sonra, başka bir yaşam başlar. Yine şehirden, şehre değişir bu yaşamlar, kimsinde, canlılık ve pırıltılar vardır, gençtir, kimisi orta yaşlardadır, biraz durgun, biraz hareketli, kimisi yaşlıdır, tüm heyecanını yitirmiş, olgun, tutarlı ve sessizdir ama duygusaldır aynı zamanda.

Bazıları tam bir genç kız havasındadır, süslü, bakımlı ve alımlı. Bazıları yıpranmıştır, tıpkı bir ev hanımı gibi ama yine de mücadele eder güzel kalmaya, güzel olmaya, güzellikler sunmaya çalışır sevdiklerine. Bazıları ise unutmuştur güzelliği, güzel olmayı, makyaj yapmayı, saçlarını boyatmayı, kırık döküktür kaldırımları. Fakat eskimiş olsa da, bir estetik gizlidir hal ve hareketlerinde, oturuşunda, kalkışında, konuşmasında. Bazı şehirler saraylıdır, ne kadar değiştirilmeye, yıpratılmaya çalışılsa da, ödün vermez soyluluğundan ve ısrarla saraylı olarak kalır, yöneticilerine ve yaşayanlarına inat. Her birini uzunca anlatmak, deşelemek ve irdelemek gerek şehirlerin, tıpkı tüm sevdiklerimizin, her şeyine karışma hakkını kendimizde bulduğumuz gibi, şehirlerimizin de karışmalıyız her şeyine.

Cadde veya sokak kenarında dağılmış çöplükleri görüp, arkanızı dönerek veya burnunuzu tıkayarak geçmek yerine, en yakın yetkiliyi arayarak uyarmalı, haberdar etmeliyiz mesela. Birisi zarar veriyorsa bir yerlerine, uygun bir dille uyarmalıyız en azından. Şehirler aslında tüm yaşayanların evi gibidir, iyi bakmalıyız onlara, dikkat etmeliyiz onlara yapılanlara. Genç olsun, yaşlı olsun, bakımlı veya bakımsız, hiç fark etmez, hem yaşadığımız şehirlere, hem kendimize saygı duymalıyız, tıpkı kendimize saygı duyulmasını beklediğimiz gibi...

Dün gece, bugün sabah, şehrinizde ve çevrenizde olup bitenlerle ne kadar ilgiliydiniz? Şehrinizin hüzünlü bakışlarını, gözyaşlarını, duygularını hiç fark ettiniz mi? İlgilendiniz mi onunla, uzanıp silebildiniz mi, yanağından düşen gözyaşını? Tüm bunları ve daha fazlasını fark etmek için çok çaba harcamaya gerek var mı, sizce?

Hadi artık, şehrinizle birazcık ilgilenme vaktidir, ona onunla bir olduğunuzu ve onu en iyi şekilde anladığınız hissettirin! Hiçbir şey yapamıyorsanız, en azından kirli görüntüsüne katkıda bulunmayın bugün, çöpünüzü özenle atın çöplüklere, bir izmaritte siz atmayın kaldırımlarına, tükürmeyin avuçlarına...

29 Nisan 2011 3-4 dakika 95 denemesi var.
Yorumlar