Sensizde Yaşarım
Oturdum koltuğuma açtım Cem'i.. Aklıma gelenleri yazmaya karar verdim. Süreklı isyan ediyoruz. Sürekli yakınıyoruz. 'ruz' diyorum çünkü bir süre öncesine kadar bende yapıyordum. Etrafıma bakıyorum, yüzler hep solgun.. İnsanlar rahat yutkunamıyor..
Konular öyle sabit ki artık gülüyorum istemeden de olsa. Çünkü herkes ısrarla sözde yıkık ve dökük olduğunu başkalarının gözüne sokarcasına haykırıyor. Hayır! Kocaman baskın bir hayır! Hep aşk aşk aşk.. Kötüyüm Büşra.. neden? Ee işte şununla şu oldu da çok kötüyümm:( Tamam olabilir ama neden bu senin hayatının gündemine bomba gibi oturuyor bunu anlayamıyorum.
Facebook'a bakıyorum paylaşımlara bakıyorum, olumsuz etki yaratacak her şey ha bir de vurgun yemiş imajını çizdiyse tıklanma rekoru kırıyor. Buna şarkılarda dahil tabii. Özel günler dışında konu hep 'aşk'.. İşte beni mahvetti, bırakıp gitti, hayat iğrenç, yaşamak istemiyorum vs.. Hep mağdur ayakları..Bu kadar mükemmelsin de neden seni buluyor bunlar. Cevap okunmaya değer; Hayat vurmuş bize.. Tanrı bizi unutmuş.. bıktım artık.. İyi de sen kendini seviyor musun bir sor bakalım kendine?
Ben-ben-ben-benim ki-beni.. Kes şunu! Kabul, insanın doğasınıda bencillik var ama abartmaya gerek yok değil mi? Ayrıntıya girelim 'neden' sorusuna yönelelim; öyle ucuzlatmışız ki ruhumuzu eğlenceyi içki, mutluluğu para, üzülmeyi aşk, aileyi olmaması gereken bir obje, dinimizi utanç unsuru olarak görür olmuşuz.. Biz eğlencenin aptal bir konuya gülebilme, mutluluğun son sigaranı paylaşmanın olduğunu, üzüntünü içten olduğunu, ailenin paha biçilemez bir armağan olduğunu, dinimizin yaratılma sebebimizle paralel olduğunu hiç bilemedik.
Peki neden aşk bu kadar gündemde sevilme isteğinden mi? ilgi açlından mı? yoksa hiç tatmadığımız düşündüğümüz duyguları tattığızdan mı? Kırık bir bardak neden bu kadar ilgimizi çekmiyor? Ta da bir enlem sorusu yüzünden neden gecelerce ağlamıyoruz? Çünkü biz vermeden almak istiyoruz. Bakmadan görmek. Cazip olana yöneliyoruz ve saçmalıyoruz. Düşüp te ellerimiz acıdığnda öğreneceğiz ancak böyle gerçekleşiyor malesef..
Değinmek istediğim bir konu daha var. Sözde herkesin nefret ettiği bes harften oluşan 'yalan'.. Bugün benim gözümde 'yalancı' olan beş kişiye yalan konusundaki düşüncelerini sordum. Cevaplar beklendiği gibi hayır, iğren, asla, tarzı.. O an hepsini öldürebilirdim. Sonra onlara bana söyledikler yalanları söyledim.Üç tanesi toparlayamadı. Ardından tabi ki bahaneler geldi. Fakat bir tanesi dikkatimi çekti. Fiziksel hiç bir tepki göstermedi. Tuhaf bir şekilde baktıktan sonra: Sen doğru söyledin de kahraman mı oldun? Kime yaradı? Ne kazandın? Şu aşamadan sonra ona cevap bile vermemeyi düşünüyordum ki ekledi; Hala affedemedin değil mi? Uyuşmuştum! Yineledi affedemedin dimi! Bu yüzden böylesin. Bu yüzden yalandan nefret ediyorsun. Paranoyak olmuşsun kimseye güvenmiyorsun ona olan kinin yüzünden. Seni, sizi nasıl aldattığı nasıl kandırdığı geliyor değil mi? Tokat atıp çıktım. Giderken defalarca geri dönüp onu parçalamak istedim. Fakat az önce haklı olduğunun farkına vardım. Evet bir kısmı doğruydu. Beni biliçaltım yönlendiriyordu. O yüzden ne katıydım böyle. Yine de kimsenin yalan söylememesi için canının yanması gerekiyorsa ben yakarım! Dürüst olunmazsa kişilik nasıl oldur ki? Bu konuyu atlıyorum çünkü beni rahatsız ediyor.
Şimdi kimileri içinden diyordur: bu ne sallıyor be? zaten bunları biliyoruz.. sanki kendisi yapıyor.. boş laf bunlar vs Evet biliyoruz belki ama uygulamıyoruz. Atalet halinde yaşıyoruz. Söylüyorum çünkü sürekli hatırlanması gerektiğini düşünüyorum. Ha tabii ki ben süper değilim ve ya çok başarılı.. örneğin; ekeylemi on iki seneden sonra daha yeni öğrendim ve ya dinlemeyi.. Benimde önyargılarım var mesela lanetlendiğimi felan düşünürüm ara ara sonra geçer ama düşünürüm yani :)
Herkesin başından geçenler benimde geçti. Belki daha sert belki daha yumuşak. Bende eve gitmek istemedim, bende aptal aşık oldum, hristiyan olmayı düşündüm, bende yatılı tedavi gördüm .. Neyi öğrendim dersem ben 'zamanla' kelimesinin sadece yedi harften oluşmadığını öğrendim. Sabırsız biri olsam da zamanla çok şeyin değiştiğine birebir tanık oldum. Ve şimdi bana: sen giderken ben dönüyordum dendiğinde kızmıyorum aynısını kardeşime söylüyorum. Yavaş yavaş toparlayayım.
Kısacası hepimizin geniş ve ferah bir yaşantısı olmalı. Engellilerin olduğunu metro önündeki dergi satanlardan öğrenmemeli ya da bu akşam yemek masasını toplamalı, kırmadan onarmalı.. Hayatın kelimelerle sınırlı olmadığını ve gülümsemeye değer olduğunu veya olabileceğini düşünelim.
Uyandığınızda size 'GÜNAYDIN' diyen kişilerin olması dileğiyle..
(kişisel görüşlerimdir.Kimseyi inciltmek istemem.)