Sevdalarını yakıyor insanlar ısınmak için

Bu şehir ve o şehirde ardı ardına çıkarılan yangınlar...
Mesafeler uzak... Uzak olmasına da nasıl aynı yangın iki ayrı şehirde aynı anda aynı şekilde ve aynı kişilerce yakılıyor. İnanılmaz değil mi? Alevler sarıyor evleri, kızıl gök daha da kızıl şimdi ve gök ağlıyor... Neden mi? Çünkü bu güne kadar kızıllığı ile efelenen gökten yeryüzü daha kızıl artık. Alevleri ile ısındıkları sevdaların da hırsını alamamışların savaş çığlıkların da gökyüzü kudretini kaybediyor.
Kaybedilen gerçekler yakılıyor. Herkes inanmadıklarını yakıyor, kim ne varsa eteğindeki günahlarını bir bir atıyor alevler daha da yükselsin diye. Biri eksikliklerini toplamış kimseye göstermeden atıyor ateşe. Kimi utançlarını almış eline lanetliyor geceyi ve köpük köpük ağzından kan kusuyor.
Kimse kimseye sormuyor. Sen kimsin? Ne yakıyorsun? Demiyor, çünkü herkesin eli kolu dolu, herkes bir an evvel elindekileri yok etmek, bir an evvel kurtulmak için her şeylerinden vazgeçerek ateşe koşturuyor. Deli bir yangın bu, iki şehir de. İki şehir de başladı, şimdi yeryüzün de sanki kızıl gece... Gece de derman kalmadı çekildi bir kenara çaresiz seyrediyor. İftiralar yanıyor, kötü sözler yanıyor, gururlar yanıyor deli bir günde deli iki şehirde deliler gibi alevler etrafa saldırıyor. Bir akrep gibi kendini sokuyor insanlar, bir akrep gibi çaresiz alevler arasında ölümü kokluyor.
Kimse kimseyi tanımıyor artık bu şehirlerde. Herkes birbirine yabancı, herkesin yüzü yanık, elleri yanık, yürekler yerde sürünüyor. Kan kokundan gece daha da uzaklaştı, o bile dayamazken pes etmiyor çılgınlığın doruklarında gezenler, birbirlerinin yüreklerini ayakları ile eziyor. Vahşet bu! Evet, bir vahşet! Bir kıyamet! Gecikmiş bir kıyamet bu!
Yorgun düşenler var aralarında, yorgun düşenler ve yerde sürünenler. Çöktüler dizlerinin üzerlerine donuk bakışlarla alevlerle bütünleştiler. Pişman olanlar var aralarında, yerde emekleyenler sürünen yürekler arasından kendi yüreklerini arıyorlar bir de haksızlık ettikleri yüreklere rastlayınca sadece ağlıyorlar. Çaresizlik diz boyu da değil artık. Çoktan bitti pişmanlıklar, damardan akan kanları kim yerine koyacak? kimse bilmiyor.
Yorgun bedenler ve yorgun yerde sürünen yürekler... Kimsenin dermanı kalmadı, şimdi deli yanmaların yerini deli yorgunluklar aldı.
Koyu karanlık derin bir sessizlik istiyor zarları patlamış kulaklar. İnlemeleri duymuyorlar. Asi bedenler yanmış, cehennem kokuyor etraf. Yanmış et kokusu genizlerini yakıyor, dayanamayanlar yanmış boğazlarından kustuklarını bile çıkaramıyor ağızlarından, geri yutuyor. Kirlenmiş ruhlar dans ediyor geceye inat. Ellerinde koparıp aldıkları yıldızlarla oynuyorlar, ağızlarından akan kirli salyalarla.
Çok uzak iki şehir birbirine... Kimsesiz ateşler yanıyor ikisinde de. Bir şehir diğer bir şehri kıskanıyor, göğe yükselen alevlerin böbürlenmesinden çığlık çığlığa bağırıyor. Gelin, gelin üstüme üstüme! Yakın ne varsa elinizde eteğinizde! Diye feryat ediyor.
Öyle eksik ki sevdalar öyle kimsesiz bırakılmışlar ki, öyle yanılmış ki eller, öyle üzülmüş ki gönüller ve öyle başarmış ki üzmek isteyenler bir kadın ellerini sol göğsüne batırıp yüreğini söküp alıyor. Hiç düşünmeden diğer şehrin kıskanan ateşinin içine atıyor. Alevler yeniden yükseliyor bağıran şehirde. Gece çaresiz. Gece ürkmüş. Gece korkulu, elinden bir şey gelmiyor.
Tanrı var yukarıda! Tanrı var yanınızda! Tanrı her yerde! Başka kimden yardım isteyecek gece. Tanrıya sesleniyor...
Bir yağmur, bir dolu, bir kar yağıyor alevlerin üstüne. Her yer susuyor. Her şey susuyor. Yürekler ruhlar bedenler ağlıyor, her biri bir yağmur damlası olmak istiyor utançlarından kenara çekiliyorlar, yağmur taneleri parlıyor düştükleri her yerde, kan kayboluyor. Değdikleri her yerde utanç kızıllığı sönüyor.
Tanrı var her yerde ve tanrı görüyor. Gece... Gece yine hâkim evrene tanrının sayesinde.
Herkes suskun, herkes pişman. İnce ince bedenlerinden sızan kanlara dokunuyorlar... Sıcak ve aktıkça güzelleşen bir kırmızılık da kanları artık.
Artık kimse kimseyi yargılamıyor!
Artık kimse kimseden hesap sormuyor!
Artık kimse kimseyi tanımıyor!
Öfke suskun!
Hırs yorgun!
Çıldırmalar pişman!
İftiralar üzgün!
Kötü sözler başları eğik!
Pişmanlıklar ağlıyor!
Yanık eller kimsesiz!
Yüzler tanınmıyor!
Yanan iki şehir harabe!
Bedenler ruhsuz!
Sevgiler gökyüzüne sığınıyor!
Sevdalar ateşte kaybolan yürekleri arıyor...

' Kendini anlatamayanlara ve inandıramayanlara ithaf olunur'

2008 İZMİR KARŞIYAKA
DİLA EMRAL AYDIN

30 Kasım 2009 4-5 dakika 23 denemesi var.
Yorumlar