Sevgi Su Ve Müziğin Tınısı
Leylakları takip ediyorum bu aralar. Küçük bir dalı eve getirip suya bıraktım. Bugün hepsi açmış baktım. Mevsim burada kendini hemen göstermediği için hiç acelem yok dışarıdaki leylaklar için. İstedikleri zaman açsınlar yüzlerini bahara.
Akşam yürüyüşümde bir iki tur bisiklet ve ardından üç dört tur da yürüyüş yolunu adımladım ki bir de ne göreyim kimse kalmamış etrafımda. İnsanların bilip de benim bilmediğim sürpriz yağmurlar saklıyormuş meğer bulutlar. Ben bu akşam böyle ani fırtına ve bu denli yoğun yağmur görmedim uzun zamandır. Belki öncekilerde evde olduğum için aynı orandaki yağmurları taktir edemedim emin değilim. Daha çok dolu yağdı evde olduğum anlarda, hatta camlardan içeri doldu bazılarında. O kadar hızlı bir akışın ortasında kaldım ki yürüyüş yoluna gömülmüş bir yapılandırma aracının yanına sığındım. Demirden ufak bir traktörü andırıyordu araç. Nuh Tufanı' nın minimum halini yaşadım diyebilirim. Birkaç gün öncesinde de de yine yürüyüşte şiddetli gök gürültüsü ve ışıklar içinde yürüdüm ve korktum gerçekten de. Yıldırım düşse yakınıma hiç şaşırmayacağım gürültülü bir gündü o gün de.
Neyse işte bu akşamki o ani fırtınada göletin kenarındaki aracın altında mahsur kalışım yeni bir zihinsel dönüşüme sebep oldu bende. O araç orada olmasaydı sanki rüzgar beni gölete savuracaktı az kalsın bunu düşündüm. İki gündür yere battığı için orada misafir bekleyen araç farkında olmadan bana ev sahibi ve sığınak olmuştu. Hayat bu anlamda çok garip ve izahı zor bazı şeylerin. Misafirin ev sahibi olması. Gerçi biz de bu dünyada hem misafir hem de ev sahibiyiz düşününce. Sonra suyun o rüzgarla hızlı savruluşunu ve o çalkantıyı, titreşimi çok yakından izleme şansı buldum. Tehlikenin kıyısında geçici sığınağımda zihnimde kalıcı izler bırakacak yağmurun, yeryüzüyle randevusu vardı bu akşam. Ben de fırtınanın seyircisiydim sanırım. Dehşet bir gösteri izledim ve ben bu dansın neresindeyim diye sormadım hiç? O an orada olmam gerekiyormuş demek ki diye geçirdim içimden. Aniden bastıran sevinçler gibi, ruhumu şifalandırmak için bekledim bir süre. Yağmur dinmedi uzun bir süre. Kardeşim ve güvenlik araçla beni almaya geldiler eve yakın olmama rağmen. Güvenlik görevlisinin o fırtınada şemsiye ile zar zor, beni o girdaptan emniyetli alana çıkarmak için gösterdiği özveriye derin saygı duydum. Ülkemde umut etmek için hala çok geçerli ve insani sebeplerim vardı yaşamak adına.
Bahardan mı bilmiyorum kalemim uyku moduna aldı kendini. Hep yazmak da hep okumak da tek başına yapıldığında zehirleyebiliyor. İnsan okumalı, yazmalı, gezmeli, insanlara selam vermeli, sevmeli, sevilmeli ve ani bastıran sevgi seline de rüzgarlara fırtınalara da hazırlıklı olmalı içsel olarak. Yüreklerimiz de bedenlerimiz gibi bazen misafir ve bazen de ev sahibi oluyor. Gönül istiyor ki ne incinelim ne incitelim ama işte sevgimiz fırtına şiddetinde oldu mu geçtiği yerlere zarar verebiliyor. Bu yüzden iklimlere bakmadan ölçülü sevmek ve nefret etmek gerek. Sevgi doğadaki suya benziyordu geçtiği yerlerden nefreti sürükleyip götürüyordu uzaklara. Ve sevginin suya benzer titreşimleri vardı. Seveni sarsıyor, etkisi altına alıyor çalkalıyor ve bazen yola doğru savuruyordu. O zaman suyun bağrından kopan yürek azimle yoluna devam etmeliydi. Sevgi bir müzikse yola savrulmak da vardı suda coşmak da. Yüreğin bin bir tınısından birisiydi o kısa anlarda gözlemlediğim her şey.
İnsanın kendisini sevmeye mecali yokken; nefret etmek, kavga etmek, ötekileştirmek, zannetmek bu kadar kolayken sevmeyi seçenlere, önemseyenlere, değer verenlere, birbirini hak adına koruyup gözetenlere, kendisi kadar başkasını da düşünenlereydi selamım, merhametim ve sevgim daima...
Bu arada Aşık Veysel' im vardı bu akşamki fırtınada yanımda. Ama olup bizim göremediklerimizi gören Veysel vardı kulağımda. Türküler dinledim ve korkmamaya çalıştım. Eve geldiğimde yoldaki büyük çöp kutusu olduğu yerden epeyce sürüklenmişti. Yağmurun ve rüzgarın sürüklediği bir çöp kutusu değildim çok şükür. Ve hala şükür edecek çok sebebim vardı. Ve umudum en çok kendimeydi.