Sevgiliye Mektuplar / Arafta Sıkışan Aşk Nağmelerinin Bakir Tebessümleri

Bakir bir tebessümdü pembe peruklu kadının yüzündeki ve yürüdüğü adam öleceği saati bile biliyormuş gibi hareket ediyordu. Kadın ölümün kendisiydi bu zamana dek, bir dilim ekmek uğruna ne ölümler saçmıştı bu nefret ettiği hayata.Ya iyilik tohumlarını ekmeliydi bu tarlaya verim alabilmek için ya da kötülüğün hasat zamanında sevmeliydi daha bıyıkları yeni terlemiş bir sabiyi...

Ölüm bir an kadar yakınken, pembe peruklu bir kadının kırmızı dudakları kadar güzeldi. Onun yerine ölebilir miyim diye geçirdi içinden, ya bir gün önce ha bir gün sonra ve aşk yaşanacaksa bir gün yaşanmalıydı özgür ve olduğu gibi, kadın her şeye rağmen ölüm saçtıklarının arasına bu genç adamın adını yazmak istemese de kadın. Adam istem dışı haykırıyordu kendi kendine...

-Zaten öleceğim, yap hadi bekleme... Gelecekse ölüm senden gelmeli.
Kadın dokumandan sevmenin ne büyük bir acı olduğunu bilse de kendisine kadın gibi değer veren bir insanın üzülmemesi için elinden geleni yapmaya çalıştı kendi içinde ve dudaklarının kenarında yine bir karşı cinsin hediye ettiği morlukları taşıyordu o zayıf bedeninde... Kollarında ölürken adam 'Ben artık korkmuyorum' diyordu.

Ben bir üstat için ağlarken, ölümü düşünüyordum bir zaman sonra, bir şairin kadını böylesine korkusuz olabilir miydi? Evet, bir şairin burnuna kokuları değdiği gül ancak böylesine kendinden emin ve dik duracak acılara gülebilecek kadar kendinden emin olurdu zaten.
Bir şairin gülü ancak şairi kokusu gibi içinde barındırırdı, bedeninde, hüznünde ve rüzgâr gelip istese de onu, rüzgârın kendine aldığını sandığı kokuyla aslında saklardı kendine sevdiğinin sonsuzluğunu... Kelimelerim kırık ve ben Arafta kalmış bir ruh gibi geziniyorum kendini bilmez bir halde.

Yıllar önce bir kadın sormuştu gözlerini gözlerime kenetlediğinde, çırılçıplak düşlerini bıraktığında avuçlarıma gözlerimin gerisine bakarak 'Sen nasıl gezebiliyorsun, bir anda birkaç yerde olman imkânsız ama sen nasıl geçtin bu imkânsızlığın ötesine' dediğinde dudaklarına bırakılan hayatın saflığını gerçekliğinde saklayan aynalardan görünce anlamıştı ruhunun derinliklerinde ama bana asla söylemedi hiç biri... Kim saklasa beni derinliklerinde, bir güne bile teslim etmedi beni.

Cenabı ne kadar iyi anlayabiliyorum, bu dünyanın şekilci oluşundan mıdır neden insan içine karışmamak aslında en rahat olanıymış, üstadı kendini çirkin hissettiren bu dünyayı elleriyle kirletebilen insanlarmış. Anladım üstadım, taşıdığım ağırlığım sadece bedensel değil, manevi bir ağırlıkmış kendi içimde...

Ah ne yalnız hissediyorum kendimi sevdiklerim bir yanımı söküp gittikçe... Şimdi senin yerine giden bir ben bırakıyorum sana kışın ortasında sevgiyi yakan bir şöminenin içinde yankılanan çıtırtılarda ve ben bitince bu cümlenin sonunda noktam yine sen olacaksın sevgili...
Korkma ben böylesine sıcakta ölmem, benim filmim böyle bitmiyor işte. Lapa lapa yağacak kar yalnızlığımın üstüne. İçi sıkılacak beni tanıyan ve bilen her insan gibi seninde, şiirleri yazdığım o yerlerdeki insanlar isimleri sahte olsa da gerçekliklerini kendilerine saklayanlar, ismi gibi kendinin de gerçekliğini ortaya koyan bir can adına pencereye doğru yol alırken, sarımtırak hüznünü beyaza teslim eden bir sokak lambasından öğrenecekler yağan karın güzelliğiyle hüznü nasıl hapsettiğini...

Ve herkes gökyüzüne dikince gözlerini bir tanem senin gibi, senin yükünü yıllarca içimde taşıdığım kalbim cümlesine son noktasını koyacak, buğulanacak gözlerimdeki camlar. Belki bir kar tanesi çarpacak gözlerimin saydamlığına eriyip düşecek gözpınarlarıma ve yaş olup dökülürken, düşeceğim ben beyaz çarşafın üstüne ve hep bir ağızdan ismimi söylerken insanlar ben kayan bir yıldız olup selamlarken sizleri bir tek sen farklı hitap edeceksin bana sevgili.

Cebimden bir şiir çıkacak kafa kâğıdım yerine, şiirler haykıracak aşkı ve ben koymadan cümleme son noktayı, çoktan 'Seni kendim için inadına seviyorum ulan' diye yazmış olacağım. Sezen söylesin bizim için o an, şimdi bana kaybolan yıllarımı verseler, seni inadına severdim sevgili ve ben yine şair olur sana yazardım şiirleri... Kitaplarım olmasa da, kalbimde sana yazdığım aşk kitabına yazardım ismini defalarca... Ve o an sana gülümserken gökyüzünden, bir minik serçe ağlardı bizim için sevgili...

29 Nisan 2012 4-5 dakika 49 denemesi var.
Beğenenler (3)
Yorumlar (2)
  • 12 yıl önce

    sözün bittiği yerdeyim...

    mükemmel...

    👍 👍 👍 👍 👍

  • 12 yıl önce

    Sevgi ve hüznü bir arada yazmış değerli dostum Baki. Gerek cümle yapısındaki tekdüzelikten sıyrılmışlık hali ve kelimlerin özenle seçilmiş olması ortaya güzel bir eser çıkartmış kutluyorum yürekten...👍