Sevgiliye Mektuplar / Ölümsel Doğuşunu Yaşarken Aşk

Bir başka ruhun bedeninde gibiyim bugün. Gözlerimde yaş var yine birbiriyle yarışır gibi duruyor ardı sıra. Aynalardan kaçıyorum, eskaza görünce kendimi çeviriyorum bakışlarımı kendini tanımak istemiyormuşçasına ve bir yerlerden uzanıp geliyor bir kadının sesi... Kur'an okuyor, okuduğu dua bana çok tanıdık geliyor, kimselerin kalmadığı zaman mezarın başında okunan bir kabir duası bu... Korkuyorum bir an varlığımdan ve ben miyim diye düşünmeden edemezken ayaklarım beni bana doğru getiriyor. Duayı okuyan kadınsa sen oluyorsun birden, yüzünün ay kıskandıran aydınlığı vuruyor gözlerime ve yine yaşlar durmuş birbiriyle yarışıyor kara gözlerimin kenarında, sen okuyorsun içten içe ben senin sesinle ölüyorum.

Gözlerimin önünden bir bir geçiyor her şey der ya insanlar... Yalan! Baktığım sıvası dökülmüş bir tavan ve acıdan başka bir şey görmüyorum bu hayatımda... Bana el sallayansa Azrail'in kendisi ve masaya yatan ruhum, emaneti teslim edecek olan ben. En çok senin başucumda durmana üzülüyorum sevgili ve ağladıkça ağlıyorum. Artık sana sevdiğimi de söyleyemiyorum sesim bana yabancılaşıyor ve bir kelime bile dökülemiyor dudaklarımdan, ısırıyorum dudaklarımı... Ağlıyorum, sana seni sevdiğimi söyleyemediğim için. Kelimelerle ipte cambaz gibi oynayan ben, şimdi bu aciziyetin içinde bile haka bir aşk arıyorken, dudaklarından dökülen dualar ardı sıra rahatlatıyor yükümü, ağırlığını taşıyamayan çocuğun sırtından yükünü babası almış çocuklar gibi seviniyorum kısa bir süre. Annemin duvarda asılan fotoğrafı bana kızıyor gibi bakıyor, babam sanki dokunsan ağlayacak gibi duruyor, çocukluğum ise suratıma tükürecek gibi... Nerdeler hani? Ben bu zamanı nasıl hâkimi benmişim gibi şiir yazarak tüketmişim ey sevgili. Senin gözlerini yaşamak varken bir an olsun, seni şiirlere hapsetmek neden diyesim geliyor. Diyemiyorum. Çünkü yatakta ölümü bekleyen bir adam için çok uzun bir cümle bu.

Körpe bir kız gibi karşımda duruyorsun göğsünde tuttuğun kitapların ardına gizlenen bir ruhsun ve ben sana gülümsüyorum ismini bağrına kazıdığım bir ağacın yanından... Sen ardına baka baka gidiyorsun benden, sanki mısralarımdan düşüyorsun, sanki gidişinle beni kışın ortasında bırakıyorsun, sanki yıllar önce sevdiği kadını kendi elleriyle toprağa gömen o adam benmişim gibi ağlayasım geliyor ama ağlayamıyorum. Gözpınarlarım sana olan sevdamın çilesini çekerken kurudu.

Bir gramofon çalıyor hafiften, gramofonda bir tango, tangonun sözlerinde sen ve ben seni söylüyorum. Papatyam diyorum sana içimden ama sen duymuyorsun. Sana dair ve aşk adına söylenen tüm tümcelerimin sessiz içsel yanısın yankılanırken yüreğimde.

Sonra gözlerimin için gülüyor, ben gülemiyorum sana, üzülüyorum elbet buna ama yapacak bir şeyim yok tek derdim kaldı seni sevmekle beraber emaneti teslim etmek... Senin bana cinnet geçirttiğin gecelerin ne ucuz mevzular yüzünden olduğunu görüyorum ve ne çocukmuşum diyorum kendi kendime. Terketseydin sana söylediğim zaman eşimin beni terk ettiği gibi, şimdi ölürken dualarımı yalnızlığım okurdu ve üflerdi rüzgârıyla ruhuma... Ama sen benim gibi sefil bir şairi sevmek gibi zor bir işe kalkışınca acılarımla birlikte, başucumda Allah'ın kelamını ruhumu yükünden kurtarmak için okumak zorunda kaldın sevgili. Ve gökyüzü üstüme düştü birden yıldızlarla beraber. Haykırıyordum ama sadece ben duyuyordum. Bu karabasandı sanırım, nefes alamıyordum, ellerim sen kokuyordu, kulaklarımda bir duayla bir ses dolanıyordu ve ben ağlıyordum.

Geç kalan kavuşmasız sevdalar ve gözünü kapıya dikip Azraili bekleyen vuslatsız aşklar adına söylüyorum şimdi sana... Gözyaşlarım şahittir ki, seni seviyorum. Daha ölmedim. Sen yine de dua et bana... Sınavım zor benim.

25 Nisan 2012 3-4 dakika 49 denemesi var.
Beğenenler (1)
Yorumlar