Seyrüsefer Manzaraları ve Trafik Kültürü

Ülkemizde maalesef trafik kültürü diye bir kültür bulunmamaktadır. Evet her şeyin bir kültürü, adabı, usulü, yolu ve yordamı olmalıdır. Bu kültür de eğitimle yani bilgilendirme faaliyetleri ile kazandırılacak bir durumdur. Anadan doğma kimse de trafik kültürü olmaz. Trafik kültürü vehbi olmayıp, kesbidir yani sonradan kazanılan veya edinilen bir artı kazançtır.

Peki ülkemizde neden trafik kültürü bulunmuyor? Neden bu kültür insanlara verilmiyor? Bunca araç kullanımına, bunca kazaya rağmen neden tedbir alınmıyor?

Şimdi, bu sorulara cevap mahiyetinde bazı değerlendirmelerde bulunalım.

Gün geçmiyor ki, ana haber bültenlerinde veya gazetelerin üçüncü sayfalarında trafik kazalarına ilişkin haberlere denk gelmeyelim... Veya trafikte yol verme kavgalarına, magandaların şiddet konvoyuna...

Bayram gibi sebeplerden ötürü birkaç günlük tatillerde vatandaşların yollara dökülmesi neticesinde yollar kan gölüne dönmekte, bayramdan bayrama toplu ölümlerle tarihi tekerrürler yaşanmakta, aynı hatalar sayılıp, yapılacak düzenlemelerden ve alınacak tedbirlerden dem vurulmakta ve bu süreç yıllarca böyle devam etmekte. İçler acısı durumun trafiği de bu olsa gerek...

Kazaların sebebi olarak hep kötü yollar gösterildi. Oysa yollarda epey bir düzelme olmasına rağmen kazalarda azalma rasyonel ve paralel gerçekleşmedi. Trafik denetimleri sıklaştırıldı, yine aynı durum bir değişiklik, bir düzelme görülmedi. Demek ki, çözüm için atılan adımlar veya teşhis edilen sorunlar da isabet edilemiyordu. Demek ki, sorunun çözümü yanlış adreslerde aranıyordu. Tamam, yolların şart-ı ahvali eskiden pek ala değildi. Ancak unutmayalım eskiden araç sayısı da şimdiyle kıyas kabul etmeyecek kadar azdı. Dolayısıyla, Ülkenin enerjisinin yanlış yere kanalize edilmesi, sorunu çözmemiş bilakis büyütmüştür. Yatırımların önceliği yollara değil, asıl soruna verilmesi gerekiyormuş...

Peki, asıl sorun, asıl çıkmaz nedir?

Asıl sorun, trafik kültürünün verilmemesi ve bu kültürden yoksun insanların trafikte çoğunluğu teşkil etmesidir. Bu kültürün aşılanması görevi de öncelikle devletindir.

Yıllardır ilköğretimde çocuklara karşıdan karşıya geçme dışında elle tutulur trafikle alakalı ne öğretilmiştir... Koca bir hiç. Üniversitelerde trafikle alakalı bir eğitim veriliyor mu? Koca bir hiç. Peki, ehliyet verilirken yeterli eğitim veriliyor mu? Koca bir hiç. Ehliyet verildikten sonra bilinçlendirme devam ediyor mu? Koca bir hiç. Bunca hiçler arasında, ara da bul kültürü, ara da bul eğitimli sürücüyü... Nafile arayış...

Bas parayı al ehliyeti, şeklinde işleyen ehliyet kurs sistemi sonucunda trafikte sürücü yerine kasap, maganda, öküz gibi değişik davar tipleri artmıştır. Bir manava gidin istediğiniz karpuzu bedeli mukabili alın işte aynen böyle, bir kursa gidin istediğiniz ehliyet sınıfını bedeli mukabili alın ve sonra yollar sizin... Yani balık baştan kokmuş...

Ağır vasıta sürücüleri veya toplu taşıma ile kamu hizmeti yapan sürücülerin ise normal eğitimlerinin bile yarım yamalak olduğu bir Ülkede, trafik kültünün verilmemesini sorgulamak sanırım lüks kaçar... Oysa, bu tür sürücülere verilecek ehliyet sınıflarına özel ve daha detaylı eğitim verilmeli, belirli periyotlarda da sürücüler rehabilitasyondan geçmelidir. Aksi takdirde, trafikteki araçların çoğunluğunu teşkil eden bu vasıtaları kullanan sürücülerin potansiyel tehlike olması devam edecektir. Hem de yalnızca kendi hayatını değil başkalarının da hayatlarını tehlikeye atmak suretiyle bu keşmekeş durum sürecektir.

Ülkemizde trafik sorunlarını sıralamak gerekirse, evvel emirde çocuklara eğitim müfredatı içerisinde doyurucu trafik kültürü eğitimi verilmeyişi, ehliyet alınması sisteminin bir kandırmaca dan ibaret olması, toplu taşım araçları ve ağır vasıta kullanan sürücülerin özel bir eğitimden geçmeden ve seçilmeden iş olsun diyerek belirlenmesi, son olarak ise, ülke genelinde medya ve iletişim vasıtaları yoluyla trafik kültürünün yeterince verilmeyişi diyerek tasnif edebiliriz.

Medya ve iletişim vasıtalarıyla bırakın trafik kültürünün oluşmasına katkı sunmayı, tam aksine filmlerde ve sunulan haberlerde yeni trafik canavarlarının türemesine neden olunmaktadır. Nasıl mı? Basit bir örnek ile konuyu somutlaştırayım; televizyonlarda yayınlanan filmlerde her ne kadar güzel örnek olması sebebiyle emniyet kemeri takılması vurgulansa da, sürücünün sarhoş araç kullanması veya telefonla konuşması normal gibi verilmekte, bu da çözüm değil yeni sorunlar doğurmaktadır.

Bir yerden bir yere gitmemize faydası olan araçlar; muhabbet sofraları değildir. Trafik dikkat ve motivasyon isteyen, her an refleksin güçlü olması gereken bir alandır. Dolayısıyla, bir elinde telefon bir elinde direksiyon, kafasında başka hayaller, bir de üstüne üstlük hızlı araç kullanma bir araya gelince kaza, kavga, küfür kaçınılmaz sondur.

Trafik kültürü içerisinde tahammül, sabır ve kul hakkını çiğnememe gibi argümanlar önemli bir yer tutar. Sürücülere bu duyguların çocukluktan aşılanması veya kazandırılması inanın trafik sorununun büyük bir kısmını çözecektir.

Dikkatinizi çekmiştir, trafikte herkesin acelesi vardır, sanki herkes bir yere bir şeyler yetiştirecek, sanki herkes ambulans kullanıyor... Kan damarda hızlı akınca trafikte de araçlar hızlı akıyor, bir anlık yavaşlamaya tahammül gösterilmiyor.

Yol verme diye bir nezaket yok denilecek kadar azdır. Kul hakkına saygı gösterme düşüncesi hâkim olsa, yol vermeden kaynaklı bir kavga veya sürtüşme çıkmaz... Sanki yol vermek enayilik veya safdillik. Sanki öndeki aracın önüne geçmek bir kurnazlık... Sanki trafik ışığı kırmızı ışıktan sarıya döndüğünde füze gibi fırlamak bir meziyet, zikzak çizmek bir üstünlük. Kısacası, kurallara uymak angarya gibi algılandığı için sorunlar katmerleşiyor.

Bilinmeli ki, trafikte yapılacak bir hata dönülmez yollara sevk edebilir. Kurnazlık olarak addedilen bir manevra hareketi sonucu telafisi mümkün olmayan sonuçlar doğabilir. Dikkatsizlik veya refleks zayıflığı neticesi bir hayat solabilir. Gidilecek yere sağlam kafa ve bedenle ve ruhla birkaç dakika bilemedin birkaç saat sonra gitmek mümkünken, acele edilerek, hiç gitmemeyi yani menzile hiç ulaşmamayı neden tercih ediyoruz. Ha acelemiz ötelere kanat çırpmak ise eğer, neden sadece kendimiz gitmeyip de bu gidişe başkalarını da ortak ediyoruz. Neden başkalarının hakkını ihlal ederek son nefesi vermeyi seçiyoruz.

Hâsılı velkelâm, millet olarak trafik kültürü ile donanmadığımız müddetçe, tahammülü, sabrı, kul hakkına riayeti bir karakter haline dönüştürmediğimiz sürece; daha çok kaza görür, duyar, yaşarız, daha çok kavgaya şahit oluruz, daha çok trafikte stres bombası olur patlarız...

Nisan, 2012.

02 Mayıs 2012 6-7 dakika 35 denemesi var.
Beğenenler (4)
Yorumlar (2)
  • 12 yıl önce

    Yazılması gerekli bir konuyu gündeme getirmişsiniz Ömer bey önce kutlarım. Trafik toplumumuzun can alıcı sorunlarından biri. Bizler seksenli yıllarda eliyet aldığımız zaman bu kadar araç da yoktu trafikde ve kurslarda yoktu. Kursların açılması olumlu olmakla birlikte eksiklikleride çok. Benim oğlum ehliyet aldı beş ay önce, normalde yirmi saat direksiyon dersi verme zorunluluğu var bildiğim kadarı ile, bir iki saat ders verdiler biliyor zaten bu çocuk diye geçiştirdiler. Ağır vasıtalar trafikte en çok kaza yapan araçlar ve ağır vasıta şöförlerinin çoğu da cahil insanlar, ilkolkul mezunu bile olmayanlar para ile dışardan diploma alıp da öyle ağır vasıta ehliyeti aldılar, bunları herkes biliyor. Anne babalara da büyük görevler düşüyor bu konuda. Eğitim okullarda var ve çok olumlu, ayrıca cezalarında caydırıcılığı lazım. Son yıllarda ülkemizde duble yolların artması nisbeten azaltmıştır yaralanmaları ve ölümleri. Güzel yararlı bir yazı kaleme almışsınız tekrar kutlarım Ömer bey...👍

  • 12 yıl önce

    Seçki kurulunun konuya duyarlık göstererek deneme yazısını seçmesinden ötürü teşekkür ederim...Trafik kanayan yara ve bu konuda daha çok şeyler ifade edilecektir. Umarım, bu yazı küçükte olsa bir bilinç edinmeye katkı sağlarsa ne mutlu...Ayrıca, beğenen, okuyan ve yorumla katkıda bulunan veya bulunacak olan dostlara teşekkür ederim...