Şimdi Gözlerindeki Baharla Vur Beni

Şimdi gözlerindeki baharla vur beni ve yakacaksa canımı biri, bu sen ol, çünkü ben seni severken içten içe katlanacak gücüde bu sevgiden buluyorum sanırım. Gece düşecek az sonra üstümüze ve ben gözleri nemli halde gideceğim eve, annemi görünce kapıda direneceğim ağlamamak için...

Odamın sen kokan yalnızlığına gömüm kendimi, bırakıp gözyaşlarımı senden sonra kalan bir ruh olarak avuç avuç yalnızlık atacağım üstüme ve ben sensizliğe ağlayacağım yine...
Herkes 'İsmine şiir yazdığım kadınlar' şiirime bakıp sanki her mısrada anlatılan kadının var olduğunu düşünerek, kendi içlerinde yankılanırken 'Vay be, herife bak ne çapkınmış arkadaş' derken, bir tek sen bileceksin belki de eşinin gözlerinin gerisine bakıyormuş gibi gözüküpte aslında arkasında duran kadını kesen adamın içindeki ihanete ateş püskürdüğümü ve görünce inancımı gözlerimde sakladığım aşkımla bir kez daha şükredeceksin içten içe ruhuma sahip olduğuna... Ama işte ben seni çok özledim, ama ben seni arıyorum yıllardır... Nerdesin?

Şiirlerimi fazla yazıyormuşum, senler fazlaymış dizelerimin içinde, bu hayat içinde ben fazlaymışım ve birkaç sen ve ben daha çıkarırsam şiirimden tam bir şair olacakmışım kimilerine göre... Canım nasıl acıdı bir bilsen, yıllar öncesine götürdü beni... Bir gazeteci geliyordu gönüllü çalıştığım kütüphaneme, elimde 'Vazgeçtim' şiiri, çok beğenmiş bir sevgilisi varmış ve ben hala yalnızdım o şiiri yazdığımda verebilir miyim diye sorduğunda tabi dedim ama ertesi günü gazetede ben yazdım diyerek yayınlamıştı şiirimi. Sonra gelip özür dilemişti ve ben ona o kadar sinirli olmama rağmen şöyle demiştim; 'Ne yaptın biliyor musun sen? Benim yeni doğan bebeğimi aldın, ellerimi bağladın ve gözümün önünde çocuğumu neşterle doğradın. Oysa ben sevgiliye aşkla verilecek bir insanın çaresizliğine bir şiirle çözüm bulmaya çalışıyor, hatta kendi şiirimden bile geçtim aslında' dediğimde hıçkırıklarla ağlamıştı o gazeteci arkadaşım ve ondan sonra ona bir daha ısınamadım. Timsah gözyaşlarına- ki timsahi olmasa da- hiç inanmadım. Söylemekle yıkmak arasında aslında ince bir çizgisi vardır hayatın ve aşkı sözle yıkarsın.

Şimdi hala Türk filmlerine ağlıyorum, Bahçıvan filminde yine hıçkırıklara boğuluyorum düldül öldü diye... Seni Türk filmivari seviyorum sanırım, döndüğüm köşe başlarında saçlarını yandan ayıran bu dilbere çarparım diye dualar ediyorum ve ne zaman beni üzsen, uzaklaşıyorum senden evladıma kıyan gazeteciden uzaklaştığım gibi... İnsanlar mecburiyetlerimle dalga geçiyor bazen, üzülüyorum hatta o insanların yüzüne gülüp gündüzleri geceleri ağlıyorum, hıçkırıklarıma şahit olmasınlar diye de artık telefon kullanmıyorum. Hayatın tüm güzelliklerinden koptum, içinde olmak istesem bencil bir ruh kenetlerken ellerimi, ağzımı açıp bir şey söylediğimde beni yargılamadan asacak bir çift göz buluyorum daima ve kendimi o karşı durduğum ihanete karşı savaşan bir don kişot gibi görsem de aslında değirmen olduğumu görünce ağlıyorum.

Yalnızlaşıyorum artık, önceden birazcık umudum vardı hayatı yaşamak adına, babam öldüğünden beri mücadele ediyordum hayata tutunabilirim diye ve değişebilir daha iyi olabilir diyordum hayatın içinde benimle nefes alırken düzensizleşen nefeslerine düzen olmaya çalışırken, anladım ki insanlar benden peygamberlerde olan bir kabuliyet, yine peygamberlerde olan bir sabır beklerken aslında söyledikleri her sözde aciz olduğumu göremiyorlardı ve ben öğretmen değildim ki bu kahrolasıca hayatın sahnesinde...

Oyuncuyum ve beni tanıyan insanlar bilir ben bu hayat bana ezberletse de rolümü insanlara karşı ancak gerçekliği yaşadığım ve yaşadığımı anladığım sahnede oynarım oyunumu ama onlar kendilerine karşı oynadığımı sanıyor ve yaşadığımı düşünerek bana zulmetmeye çalışıyorlarken ben onlara sadece şiir tadında gülümsüyorum. Gülmek için bile bir emek lazım aslında biliyorum. Bana sorarsan insanoğlu bildiğin gibi yaşamalısın hayatı ki mutlu olasın. Ben bildiğim gibi seviyorum, kim görse sevdamı korktu kaçtı, o yüzden yalnız kalıyorum. Ben gülümsüyorum hayata, hadi sende gülümse canım.

20 Nisan 2012 4-5 dakika 49 denemesi var.
Beğenenler (1)
Yorumlar (1)
  • 12 yıl önce

    Ayrılığın acı dolu yüzünü, somurtkan yüzünü gülümseme ve mutluluk tarafına döndürmeye çabalayan bir insanın iç dünyası sanki bu. Nâzım Hikmet şiirinde Abidin Dino'ya hitaben ''Sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin''diye seslenirken belki de kendi mutsuzluğunu da anlatmaya çalışıyordu, bana öyle bir mutluluk resmi çiz ki, içinde benim de mutluluğum olsun diyordu belki de. İşte hayat bize her zaman acı verse, ya da sürekli mutluluk verse o zaman belki de daha çekilmez gelirdi yaşanılanlar. Güzel bir denemeydi Baki kutladım seni...👍😅👍