Soldan Sağa Yalnızlık

Çayım sağımda durmalı



Sen solumda, kalbime yakın olan yerimde. Olur da elim takılır da çayı devirirsem sen yanmamalısın. Bilirsin sakarım biraz. Hele senin yanındayken elim ayağım nasılda birbirine dolanır...

Sokağa çıkıyorum, soğuk hiç dinmeyecekmiş gibi ve sanki yıllardır bu soğuk hava hep bu mahalledeymiş gibi. Yüzüme çarpan rüzgara aldırmadan ilerliyorum boş sokaklarda. Rüzgarın zıttına giderek geçiyorum boş sokaklardan. Rüzgar yüzüme çarpmaya devam ediyor. Her seferinde daha büyük bir tokat vuruyor sanki yüzüme, içimdeki hüzünleri dışarı çıkarmak ister gibi. Kaldı mı içimde dışarı çıkmayan bir şey bilmiyorum.

İnatçıyımdır ben, soğuksa hava eğer, inadına çıkarım sokağa, rüzgarın ters yönüne inadına geçerim sokaklardan. 'Tersim' derim, 'Sen ters isen, ben de tersim'

Bedenimin sol yanında bir sızı, uzun zamandır. Solum acıyor hep. Sabah kalktığımda ilk yaşadığımı o acı hatırlatıyor bana. Rüzgarda daha bir coşuyoruz sanki acıyla. Derken sağ gözümden yaşlar aklamaya başlıyor. Solumda bir şey yok, uyuşmuş belli ki sol yanım. Yanaklarım uyuşmuş olmasına rağmen hissediyorum sağımdaki yaşları.

Solum acır benim en çok solum. Ama sağım ağlar, sağım yumuşaktır çünkü. Çünkü solumda bir kalp vardır ve kalp yüklenmiştir bedenin yükünü de, acısını da. Kalbimi kıranların bazen peşinden gitmek istiyorum, onlara kalp kırıklarımın hesabını sorup, kırıkları eski haline getirmelerini istemeyi istiyorum.

Şimdi yazmalı tüm gidişleri bir hikayeye sığdırmalı, hepsi birbirinin aynı değil mi? Hepsini toplasak bir hikayede, hangi ayrılık itiraz eder buna?...
Şimdi yazmalı tüm ayrılıkları, ezberimizden silip kağıda dökmeli
Önce sağa, sonra sola selam vermeli; yazmak için, bitirmek için ayrılıkları, meleklerden izin alınmalı!

Bir kaçak olmalı bu yolda, yanaklarımdan sızan bir şeyler var. Bir yerden duygu kaçırıyorum. Bir çocuğun ellerindeki eldivenin sıcaklığı bile ısıtamıyor ellerimi. Minik sıcaklık hava boşluğuna düşüp, kayboluyor. Yakalayamıyorum sıcaklığı, an kadar bir zamanda yetmiyor peşinden koşmalarım. Topuklarımın yere hızlı vuruşu, hızlı yürüyorum anlamına gelmiyor ve yetmiyor ısınmaya.

Aklım kaçıyor bazen başımdan, irili düşünceler geçiyor beynimden. Beynim çok hızlı çalışıyor gibi geliyor, pervane misali dönüyor kafamın içindeki fırfır. Ama yetiştiremiyor beni gidenin ardına, yetmiyor hızlı düşünmelerim. Aklımı kaçırıyorum.

Yeterince doluydu solum, kalp yüklenmişti, kalbimin içi de dolmuştu. İnsan topal olunca solundan mı çöker? Hep düşündüm bunu, solumuz dayanamaz ağırlıklara belki. Gülsem bile gamzem görünmezdi sol yanağımda, belki de en çok sağımdan ağladığım için sağ yanağımda gamzeden bir çukur oluşmuştu. Ağlarken oluşan şey, gülünce belli oluyordu. Ne garip...

Gariplikler bununla da başlamıyordu, böyle de bitmiyordu. Bir defa tersten doğmuştum ben, dünyaya tersten gelip, tersten başlamıştım her şeye, önce ters bakarak.

Pazar günüydü ve ben tüm nöbetçi eczanelerin afişlerini söktüm, hastalıktan öleyim istiyordum. Daha doğrusu bu kadar tersken her şeye, bana bir şeyin iyi geleceğine inanmıyordum. Tüm ünlemini çaldım yazıların!... Heyecan yok bu yazıda, benim noktayı koyduğum yerde birileri noktalarımı çalmışlar ve yazmaya devam etmişler bu hikayeyi. Tüm hikaye burada bitsin istedim, istedikçe çoğaldı yoluma çıkan virgüller. Bitiremediğim yerde yeniden başlıyordu her şey.

Bitiremediklerimle birlikte yenilmişliklerim oldu benim.

Serçe kanadına sığmıyor yazdığım mektuplar, halbuki isim de yazmıyorum. Yine de taşıyamıyor serçe mektubu. Hiçbir mektup zamanında ulaşmadı yerine, hep zamansızdı mektuplar, gitmeler gibi, bitirilemeyenler gibi.

Müjde!
Nur topu gibi bir yalnızlığımız daha oldu dün gece, hani saat tam biri geçerken. Bu kavgadan; yanlışlıkla bir yalnızlık daha doğmuştu. Her doğan şey yalnızlık için doğuyordu ve yalnızlığımız gitgide kalabalıklaşırken aslında yer kalmıyordu kendi yalnızlığımıza.

Ben bu yalnızlığı şimdi bir güzel giydiririm, süslerim, püslerim. İki dirhem bir çekirdek olur yalnızlık. Bu yalnızlık güzel durur solumda. Sağım hala ağlama telaşında, damlalar yanağımdan aşağıya süzülürken ıslanan yanağım sıcaklıktan medet umarken, damlalar donmakta. Bu kış çok yakmakta, bu aralık çok aralık, kapı soğuk geçiriyor aramızdan. Bu mesafe hiç bitmeyecek gibi, Aralık hiç kapanmayacak gibi.

Kapının ardında durmalarım kar etmiyor bu kışa,
Kapı aralık,
Pencere aralık,
Aylardan aralık.
Mevsimlerden yine yalnızlık

Her ay olduğu gibi...

Her yıl olduğu gibi yine yalnızlığımızı kutlayacağız ya da yanlışlıkla tersten doğuşumuzu. Bazıları sevinirken doğmamıza, biz üzülenlerin tarafında olacağız. Sonra solumuz acıyacak, sağımız ağlayacak. Kısacası tüm vücut acı çekecek.

Olmasaydı da olurdu aralık!
Ve bu yalnızlık.



Yirmi Dört Aralık İki Bin On İki 19 10

25 Aralık 2012 4-5 dakika 94 denemesi var.
Beğenenler (4)
Yorumlar