Son Yolculuk
Eski dostları koparan sözcükler, ölüm ile birleşir..
Ölüm diyerek geçmemek gerek,ateş düştüğü yerdedir. Sadri Alışık'ın bir filminde güzel bir sahnesi vardır. Senaryoyu yazan abimiz güzel düşünmüş kimin ne demesi gerektiğini..
-"Suçlu olduğumu biliyorum ama beni büsbütün pişman etme.."
Aynen böyledir. Kimi zaman dostluğu, dostunun babasının tabutunu taşırken anlarız..Dünyayı ve egoları severiz anlayacağın sayın abim..
Sayın abim dedik madem devam edelim Sadri Alışık abimizden..
Ekran siyah beyaz..
İnce bıyıklı bir adam..
Saçları sarı bir kadın..
Sarı dediğime aldırma siyah beyaz ekranda öyle olduğunu hissediyoruz. Ablamız zenginlere özenir.. Sahneye göre kadrajın sağında kalan ince bıyıklı abimiz söze girer..
"Zenginler;sirk maymununa bile kraliçeden daha çok önem verirler." diye sözünü tamamlar..Hepsi saniyede yirmibeş fotoğraf karesi geçiren makaradan çıkar..
Sinema işte..
Dostumun babasının tabutunu taşırken , yaşadıklarımız gözlerimin önünden film şeridi gibi geçti..
Sinema bu işte..
Hele ki makaraları yerleştirecek makinist kendiniz iseniz, bir de kendi içinde ayrı bir sinema..Film çevirmek buna denir..Tabi bu kısmı bence..
Üstelik kendi içinden konuşursun böyle durumlarda.. Sesin plak gibi çıkar. Üstelik kendini duymadığın için, sesini "Semiha Yankı-Bir kara sevda vurdu başıma" gibi hissedersin..
Kader dediğin üç maymunu oynamaya başlar. Başrol gereği olmalı.. Görmedim, duymadım, bilmiyorum vs..
Film şeritleri görmedim..Plak sesleri duymadım..Film ne onu da bilmiyorum..
Gerçek olan şu ki; tabut bizim dostluğumuzu gün yüzüne çıkardı..Duyduğum iki kürek sesinde mezarın başında iyi bilirdik seslendirmesiyle çekilen " son yolculuk " filmiydi..
Ee herkes aynı filmi çekiyorsa,toprak altında kalana ne oldu söylesene ince bıyıklı abim..