Sonbahara Dair;

Ağustosun bitişiyle birlikte sonbaharın gelişi, okulların açılması demekti küçükken benim için ve dolayısıyla yarım kalacak oyunlarıma üzülür, eylül ayına girmemek için direnirdim. Takvim yaprakları, 31 ağustos tarihinde takılı kalsın isterdim hep. Çok sevsem de sonbaharın renklerini, çocukluğumun okul sıralarına mahkum edilmesine kızardım içten içe. Okulların açılmasına yakın başlayan kırtasiye alışverişinin heyecanıyla azalırdı bu kızgınlığım yavaş yavaş. Yeni kalemler, silgiler, defterler, boyalar, eskiyen veya artık küçük gelen önlüğümün yerine alınan yeni önlük, yeni ayakkabı, babamın (terzi) diktiği yeni pantolon heyecanlandırırdı beni.

Bu günlerdeyse sonbahar deyince ilk turuncu geliyor benim aklıma. Yeşil taçlarını başlarından çıkartan ağaçlar, turuncu renkli taçlar takınır her sonbaharda. Sokaklar, gün aşırı yağan yağmurlarla yıkanır. “Yaprak sıkılmıştı ağaçtan, bahaneydi sonbahar” der Necip Fazıl. Ağaçlardan sıkılan, yaz boyunca güneşin yakıcı ısrarıyla turuncu renge boyadığı yapraklar, hüzün olup yüreğime dökülür. Yazdan kalma ne varsa oradan oraya savuran hırçın sonbahar rüzgarlarının bile alıp götürmeye kudret yetiremediği bu hüzün, gelinlik kız nisana kadar devam eder ara ara yüreğimi burkmaya.

Ağaçlar soyunmaya durmuşken, belki de utancımdan bakamam sonbaharda ağaçlara. Çıplak kalmaları yüreğime dokunur. Aynadaki ikizimin bakışlarından bir gariplik okunur. Garip kalmış bir yetim gibi bırakır sonbahar beni hayatın kıyısında. “Sonbaharda çiçeklerden bahsetmek iyi gelir. İnsanın içini ilkbahardaymış gibi ümitle doldurur.” diyor Paulo Coelho. Oysa çiçeklerden bahsetmek, her mevsimde iyi gelir benim ruhuma. Hele sonbahar ve kışta, özlemle burnumda tüter sümbül, akasya ve yaseminlerin kokusu.

En çok da evsiz kalmış kuşların, kulaklarımdan çekip giden cıvıltılarını, yorulmak nedir bilmeden söyledikleri şarkılarını özlerim sonbahar aylarında. Göç telaşına kapılan serseri kuşların, rüzgar tarafından kovalanması, çaresizce oradan oraya uçuşması, sonra da bir sürüye katılıp gökyüzünde kaybolup gidişleri içimi acıtır. Bütün yaz, yılışık yılışık ortalıkta dolanan kediler sokakları, köpeklerle paylaşır. Ara ara gülümseyen güneşi perdeleyen bulutlar, yaz aylarında kaybettikleri hakimiyetlerini yeniden kurarlar gökyüzünde. Hakimiyetini bulutlara kaptıran güneşin son çırpınışları, içime çöken hüznü eritip yok etmeye yetmez.

Yaz aylarında ruhumu serinleten rüzgar, vahşi yüzünü göstermeye başlar iyiden iyiye. Güneşin zayıflattığı yapraklar üzerinde dener önce gücünü. Yerlere serdiği yaprakları, kuytu bir köşede kıstırıp iyice hırpalar sonra. Bulutları gökyüzünde bir oraya, bir buraya sürüklerken titretir sesimi. Gitar eşliğinde çalıp söylediğim şarkılarımı söküp götürür nefesimden, bilmediğim bir uçurumun kenarına bırakır. Kaybolan şarkılarımı, bir ilkbahar esintisi elinden tutup getirene kadar hasretle ararım gitarımın tellerinde. Ağustos ortasında uzak dağların ardından baş gösteren beyaz bulutlar, siyah boyayla dolu bir fıçıya batırılmış pamuklarla kaplı bir tarlaya çevirirler gökyüzünü sonbaharda. Suç işlemiş bir çocuk gibi başım önde yürürüm, ıslak saçlı ağaçların sıralandığı yollarda. Başımı kaldırıp, çatık kaşlı kara bulutların yüzlerine bakmaya korkarım. Mezarlıktan geçen bir çocuk gibi ıslık çalarım. Sonra bir Nazım Hikmet şiiri dolanır dilime.

Çiçekli badem ağaçlarını unut.
Değmez, bu bahiste.
Geri gelmesi mümkün olmayan hatırlanmamalı.
Islak saçlarını güneşte kurut.
Olgun meyvelerin baygınlığıyla parıldasın
Nemli, ağır kızıltılar.
Sevgilim, sevgilim,
Mevsim
Sonbahar…

Ah o eylül yok mu? Yaz günlerinin bitişinin habercisi eylül. Çocukluğumdan beri hiç aramız olmadı. Tatlı oyunlarımı kursağımda bırakan, daha ilk günlerinde okulun açılmakta olduğunu ilan eden bu ay ile aramız düzelmedi bir türlü. Özgürlüğüme düşkünümdür ben. Çıplak ayaklarla gezmeyi severim yaz boyunca. Çorap giymeyi hiç sevmedim kendimi bildim bileli. Çıplak ayaklarımın bedenimi özgürce gezdirdiği günlerin sona erdiği, terlik ve sandaletlerin yerini ayakkabıların aldığı günlere alışamam bir türlü?

Ekim ayında başlar, geceleri yıldızlar bulutların ardına uzun süreli saklanmalara. Yaz gecelerinde sırt üstü uzanıp izlemeye doyamadığım yıldızların saklanması hüznümü bir kat daha arttırır. Kuzey yıldızım kaybolur. Aşina olmasa ayaklarım evin yoluna, bedenim geceleri yolda kaybolur. Hiç dikkat etmem sağıma soluma ben yürürken. Yeni açılan kafeleri aylar sonra fark eder, yolumun üstüne dikilen binaları aylar sonra görürüm. Ben yürürken, sadece yürürüm.

Soğuk kış günlerinin esintileri kasımda başlar. Dökülen yaprakların sokakları süslediği kasım günlerinde, ağaçların saçlarını bir o yana bir bu yana yatırmaktan büyük keyif alan sert rüzgarlar bazen şehrin dışına sürükler beni. Kimsenin olmadığı bir bankta, hüznümle baş başa bulurum kendimi. Hayalperest bir adamımdır ben. Yüzleşmeyi sevmem kendimle. Beni kendimle yüzleşmeye mahkum eden kasıma kırgınlığım, belki de bu sebepten.

Sonbahar ve ardından güneş kırıntılarını, elmas parçacıkları bulmuşçasına yerlerden topladığım kara kış. Karların ağırlığını sırtında taşımaktan yorulan kışın, yerini güneşli günlere bırakacağı ilkbahara kadar yoğun bakımda geçer benim hayatım. Yoğunlaştırılmış bir bakımla atlatırım soğuk kış günlerini. Kendime çekilmez olurum. Ama bu çekilmezliğimi bir ben bilirim bir de her şeyi bilen bilir. Sıvası dökülmüş hülyalara dalarım her sonbaharda. Yüzüme sahte bir gülümseme yamarım. Bir kucak dolusu güneşe hasret kaldığım bu günlerden canımı zor bela kurtarırım. İlk sıcaklarla birlikte, güneşi üstüme çekip yemyeşil çimenlere hasretle uzanır, masmavi hayallere dalarım. Turuncu günlerin yerini alacak sarı-yeşil günlere, Tanpınar gibi hicranla bakarım.

"Durgun havuzları işlesin bırak
Yaprakların güneş ve ölüm rengi,
Sen kalbini dinle, ufkuna bak.
Düşünme mevsimi inleten rengi
Elemdir mest etsin ruhunu
Eser rüzgarların durgun ahengi.

Yan yana sessizce mevsimle keder
Hicrana aldanmış kalbimde gezin
Esen rüzgarlara sen kendini ver."

Sonbahar … Sararmış yapraklara teslim olmuş oyun parkları, terk edilmiş salıncaklar, bir evin bahçesinde yağmura bırakılmış üç tekerlekli bir bisiklet…

18 Ekim 2019 6-7 dakika 5 denemesi var.
Yorumlar