Sonsuzluğa Giderken

Üşüyorum, üstümde ince bir battaniyeden ve vücuduma yapıştırılmış birkaç cihazdan başka bir şey yok. Ağzıma sokulmuş bir boru yardımıyla nefes almaktayım. Üşüyorum, ancak titremeye bile takatim yok, çok yorgun ve bitkinim. Mevsimlerden sonbahar da bitti artık biliyorum, bembeyaz kar örtüsüyle ölü doğa sarıp sarmalanırken kış mevsimini yaşadığımı hissediyorum ve şu cansız bedenimin de beyaz bir örtüyle sarılma vaktinin geldiğini ürpererek anlıyorum.

Tamam, kabul ediyorum, kaçınılmaz bir sona geldiğimi kabul ediyorum. Ancak bununla birlikte sonsuzluğun başlangıcında olduğuma da inanıyorum, hem de bütün kalbimle. Düşünsene, sonsuz bir hayat var az ötede, ölümsüzlüğün ta kendisi var son nefesimden bir adım ötede. Böyle bir hayata geçiş elbette kolay olmayacaktır. Tedirginim, heyecanlıyım ve korkuyorum.

Bekliyorum, gözkapaklarımın altında karanlığa gömülmüş gözlerimin önünden koca bir ömür film şeridi halinde ağır ağır geçerken yüreğimde tuhaf bir özlemle karışık korkuyla bekliyorum. Cıvıl cıvıl çocukluğum, deli dolu gençliğim ve bitmek bilmeyen isteklerimle, emellerimle hazırlıksız yakalandığım yaşlılığım, nerdesiniz şimdi! Neden bu kadar çabuk terk ettiniz beni! Ve şimdi çıkış kapısının önünde ardıma dönüp son kez bakıyorum size. Cansız, ölü, günahsız, masum fotoğraflardan ibaretsiniz artık. Bütün günahlarınız bende, hepsi benim sırtımda ve ben bir başıma yapayalnız bekliyorum.

Babam, annem, kardeşlerim ve nice dostlarımın gittiği diyarı hayal ediyorum, ancak nasıl bir yer, nasıl bir yolculuk bilmiyorum. Bazen sürgüne giden bir esir gibi korkak, bazen de kendi ülkesine geri dönen bir sefir gibi heyecanla bekliyorum. Karanlık bir tünele giren madenci gibi yavaş yavaş ilerliyorum, geri dönüşü olmayan bir yol olduğunu bildiğim için çaresiz ve heyecanla karanlığa gözlerimi dikmiş, yolun sonunu bekliyorum.

Geride kalanlar, ah işte onlar, ardımda bıraktığım yaşanmışlıklarımda kalanlar. Bana veda edebilmek için günlerce yarı cansız bedenimde atan kalbimin durmasını bekliyorlar. Bütün hazırlıklar tamam. Ümitsiz, nemli gözler, çaresiz bakışlar, duaya açılmış avuçlar. Oğullarım, torunlarım, gelinlerim, hepsi işini gücünü bırakıp günlerdir beni bekliyorlar. Günlerdir, sabırla öleceğim günü bekliyorlar. Bense artık ne geride kalanlara aidim ne de ileride olanlara. Ortada bir yere saplanmış kalmışım ve ben de sabırla, heyecanla ileride ki sevdiklerime gidebilmeyi ümit ediyorum, ardımda kalanların üzüleceklerini bile bile, çaresizce sevk ediliyorum.

Korkuyorum, girdiğim bu tünelin ne sonunu görebiliyorum ne de geri dönebiliyorum. Sadece sesler duymaktayım her iki taraftan. 'Hadi gel artık oğlum' diyen babam ve 'geri dön artık baba' diyen oğlumun seslerini duyuyorum. Ama hiçbir tarafa gidemiyorum. Oğlum, nasıl da üzülüyor şimdi, bir dua, evet bir dua düşüyor dilime, ' evlatları babalarından ayırma Allah'ım' diye dua ediyorum. Birkaç kez tekrarlıyorum bu duayı ve bir sessizlik çöküyor etrafa, sonra uzaklardan bir ses, babamın sesi bu, 'amin' diyor 'amin'. Gittikçe soğuyan ve ağırlaşan bedenimden yavaşça sıyrılıyorum. Ve artık hangi tarafa ait olduğumu biliyorum.

Tünelin sonunda kucaklaştığım babamla birlikte sonsuzluğa ait oluşumu kutlarken kafesten kurtulan bir kuş gibi bütün acılarımdan ve korkularımdan kurtuluyorum. Bütün telaşımın yersiz olduğunu anlıyorum bu sonsuzluk diyarında, adeta yeniden doğmuş gibi yavaş yavaş kendimi keşfediyorum. Ve ardımdan bana ölü diye ağlayanların aslında henüz doğmadıklarını düşünüyorum ve ben de onların hallerine üzülürken, onların da buraya gelecekleri günü sabırla bekliyorum.

25 Şubat 2012 3-4 dakika 8 denemesi var.
Beğenenler (1)
Yorumlar (1)
  • 13 yıl önce

    özellikle son paragraf çok hoşuma gitti ; bende aynı şeyleri düşünüyorum çünkü ...abartıdan uzak ve doğaldı.

    yazıyı okuyunca yazarın yaşını merak ettim ve çok genç olduğunu görünce şaşırmadım dersem yalan olur. kutlarım 😙