Susalım

Tarihimizin belki de en sancılı dönemlerinden birisini yaşıyoruz. Yüzlerine İslam maskesi takmış iki grubun hız kesmeden süren savaşı medyada gözlerimizi perdelerken arka planda sürüklendiğimiz uçurumu göremiyoruz ne yazık ki...

İslam coğrafyası kan revan içerisinde... Müslümanlar Müslümanları katletmekle meşgulken Batı, Müslümanların yaptıklarını gösterip Müslümanları kurtarmayı öne sürerek yeni bir Haçlı Seferinin hazırlığını yapmakla meşgul... Görüyorsunuzdur televizyon ekranlarında NATO uçaklarını alkışlayan tipleri... Peki, ne oldu? Nasıl gelindi bu sürece? Aklını mı yitirdi yoksa Müslümanlar? Hemen hemen...

Bir din, bir kitap, bir peygamber... Sonrası; sayılamayacak kadar cemaat, sayılamayacak kadar tarikat ve sayılamayacak kadar Şeyh! Her biri kendi düşüncelerini cennete giden yol diye sunarken diğerlerini karalamayı unutmuyor. Hiç incelediniz mi bilmiyorum. Bir mezhepte insanı cehennemlik eden bir kural diğer mezhepte helal kabul ediliyor. Yani aynı kıbleye yönelen iki insan aynı eylemi yaptığında birisi mezhebine göre cehenneme gidiyorken diğeri cennet yolundan bir adım geri gelmiyor. Tuhaf değil mi? Hatta daha ötesi saçmalık...

Düşünün bir Müslüman ülkede, hırsızlık, arsızlık, yolsuzluk, namussuzluk doğal kabul edilirken, başörtüsü cennetin anahtarıymış gibi artık saçları değil saydığımız bütün pislikleri örtüyor. Düşünün bir Müslüman ülkede, ?Çalıyorsa da Müslümanlar çalıyor...' cümlesi sözde Müslümanlarca kuruluyor. İslamiyet ile hırsızlık aynı cümlede birleştiriliyor. Sözde din âlimlerinin bir kısmı yaşanılanların başımıza büyük belalar açacağını öne sürerken, bir kısmı nerdeyse bunları günah olmaktan çıkartacak fetvalar veriyor.

Düşünün bir Müslüman ülkede, televizyonlarda Peygamberin ve sahabenin yoksulluğu övülerek verilirken bunları izleyip takdir edenler servetlerine servet, lüks yaşantılarına artılar katmanın planlarını kuruyor.

Hayatında Kuran-ı Kerim'i açıp bir kez okumayan insanların dillerinde ?Bana Allah Yeter', ellerinde dini kitaplar... Bunların farz olan sabah namazında yalnızlıktan sıkılıp, farz olmayan teravih namazında cemaatin sokaklara taştığı camilerin kurulu olduğu bir ülkede olması çok da şaşırtmıyor sanırım. Aslında hiç bir şey insanı şaşırtmamaya başladı bizleri...

Programlanmış robot gibi namaz vakitlerinde Allah'ı hatırlayıp, Ramazan ayında aç susuz kalınınca cennette hurilerle oynaşacağının hayallerini kuran insanların sayısında önemli bir artışın olduğu bu dönemde neye şaşıralım ki? Söylesek, kâfir deyip ya yüzümüze tükürecekler ya da bir örgüte mensup edip demir parmaklıkların ardına gönderecekler...


En iyisi mi susmak, bırakalım kalemlerimiz konuşsun... Hele ki satılık kalemlerin ortalıkta cirit attığı bir dönemde bırakalım da şu satılığa çıkarmadığımız kalemlerimiz konuşsun ama biz susalım... Doğrunun siyaha boyanıp yalanın ak rengiyle parlatıldığı bir dönem de susalım... Susalım ayakların baş başların ayak olduğu bir devirde susalım... Susalım ki sessizliğin ahengi bize yol göstersin...Susalım ki onlar gündüzün şatafatıyla gülüp oynarken bizler gecenin içinde o ışığı görelim....

12 Aralık 2014 2-3 dakika 13 denemesi var.
Beğenenler (3)
Yorumlar (2)
  • 9 yıl önce

    Dediğiniz gibi sap ile saman karışmış durumda Ahmet bey. Kim doğru kim eğri ayırt edemiyorsunuz. Din kisvesi adı altında insanların paraları, emekleri çarçur olup gidiyor. Ama unutmasınlar ki bunlarında bir hesabı mutlaka var ve o hesap günü geldiğinde Kur'an tabiriyle ''Onların vay haline'' çoğusu cezasını dünyada da görüyor ve dahada görecek. Güzel bir yazı uyarıcı nitelikte ...👍

  • 9 yıl önce

    👍