Taksim Gezi Parkı ve Ağaçlar

Taksim Gezi Parkı, Taksim çevresine oksijen pompalayan küçük bir fabrika.

Bilim adamlarının araştırmaları sonucu, bir kilometrekare alan olarak denizin, çayır ve ormanın bir günde ürettikleri oksijen miktarı şöyle.
Deniz: 1 ton.
Çayır: 1.5 ton.
Orman: 3 ton.

Bir insan, bir saate 53 litre oksijene ihtiyaç duyuyor. Bir günlük ortalama tüketim ise 700 litre civarında. Bir litre oksijenin ağırlığı 1.43 gram. Ortalama hareketli bir insan bir günde 1 kilogram dolayında oksijen tüketiyor.

İstanbul'un nüfusu 16 000 000 milyon kabul edilsin. Bu kadar insanın günlük oksijen tüketimi 16 000 ton. Bir diğer hesapla, 11.2 milyar litre.

Bu oksijen tüketimi sırf insan özgü değil. Börtü böcek dahil milyonlarca hayvan da buna muhtaç. Ayrıca, havadaki oksijen sıvılaştırılarak sanayide kullanılıyor. Bunlar oksijen tüketim hesabının dışında. Oksijen üretimi ve hava sirkülasyonu olmasın, özellikle büyük şehirlerde hayat yaşanmaz olur.

Araçlardan, ısınma yakıtlarından, sanayiden, çöplerden, insan ve hayvanlardan çıkıp havaya yayılan karbondioksit gazını, denizlerin ve yeşil bitkilerden özellikle ağaçların ürettikleri oksijen dengeler. Hava kirliliği, oksijenin karbondioksit gazını dengelemede zorlandığı zamanlarda olur.

Bir ağaç, insan ve hayvan türlerinde olmayan bir olayı gerçekleştirir. Yani, kendi gereksinimini kendi bünyesi içinde karşılar. İlmi açıklaması uzun yer kaplayacağı için kısaca şöyle açıklanabilir. Ağaçlar, yapraklarıyla havadaki karbondioksit gazını emer. Bunu, güneş ışığı yardımıyla ayrıştırır. Topraktan aldığı sudaki minerallerle karbonu harmanlayıp kendisinin gelişmesine gerekli olan selülozu üretirken oksijeni de havaya pompalar. Odunsu bitkilerde olduğu gibi otsu bitkiler de benzer şekilde gelişip büyürler.

Buradan şu sonuç ortaya çıkıyor.

Oksijen, su ve güneşten önce gelen yaşam kaynağı. Susuz ve karanlıkta bir süre yaşanır ama oksijensiz yaşanamaz. Oksijenin ana kaynağı da bitkiler. Özellikle ağaçlar. Ağaç topluluğunun oluşturduğu ormanlar.

Oksijen üreten ağaçların değeri; avm, otel ve gökdelenlerle ölçülemez. Tabi, yazın sıcak günlerinde serin bir gölgelikte oturmanın ferahlığı... Çocukların koşup oyması ve kuşlarla birlikte cıvıldaması bir başka değer. Keza, beton görmekten yorulan gözlerin yeşil görmekle dinlenmesi. Onca beton arasında, temiz bir soluk alabilecek yerlerin bulunması bir başka huzur kaynağı...

Taksim Gezi Parkı'nın dokusu bozulmasın diye yapılan eylemin acımasız bir şafak baskınıyla ortadan kaldırılmak istenmesi sonucu olaylar artıp başka yönlere kaydı. İstenmeyen can ve mal kayıp yaşandı. Başka ne gibi kazanım ve kayıplar olur bilemem. Şu kazanımların olacağı umudunu taşıyorum.

Bundan böyle insanımızda doğa bilinci daha da yerleşecek. Devleti yönetenler, 'Ben istediğimi yaparım,' diyemeyecek. Polislerin de kendilerini özeleştiriye tutacakları mümkün. Hak arama gösterileri daha bir hoşgörüyle karşılanacak. Futbol fanatikliği eskisi gibi olmayacak. Devleti yönetenler, tüm halkı kucaklamasalar bile öyle görünmek zorunda kalacaklar. Demokrasinin sadece sandık olmadığı anlaşılacak.

Tabi, tüm bu olup bitenlerden ders alınırsa...

Bu eylemlerde acı olaylar yaşanırken, ülkemiz insanın üstün zekasıyla yarattığı espriler de çıkıyor ortaya. Yazımı, bunlardan birkaçıyla noktalamak istiyorum.

'Slogan bulamadım' (Duvar yazısı)

Piknik tüpünü çakmakla kontrol
eden millete biber gazı işlemez. (Asılı pankart)

Tencerem var tavam var
Çapulcuyum havam var
Atamızdan yadigar
Üç dbl rakım var (Taşınan pankart)

Veysel Başer


Kaynaklar: Mesleki bilgi ve Tübitak yayınları.

08 Haziran 2013 3-4 dakika 7 denemesi var.
Yorumlar