Tanrı Beni Duyacak
Bir gün Tanrı benim sesimi de duyacak. Gün gelecek bende insan olduğumu hissedeceğim. Kapıdan girdiğimde güler yüzle karşılanacak hatta kucaklanacağım.Gün gelecek hasta olduğumda çorba yapan biri olacak.Herkesin annesinin içi titrerken hasta çocuğuna bakarken benimki "kalk çorba yap iç, bana ne, gezmeseydin çıplak" diye başının etini yer her seferinde.Hasta olduğunuza bin pişman iyileşmeden evden kaçar işyerine gidersiniz.Rapor almaya bile korkarsınız evdeki huzurluğu düşünüp.Ben burada iyiyim, çalışırım, iyileşirim der oturursunuz işyerinde.Hastayken bile sizden sabah kahvaltısı hazırlamanızı bekler. Kalkmadığınızda iyi misin demek yerine, yarım saat beddua okur başınızda. "bir pazar günü bile bir bardak çay demlemiyorsun, canın için içilsin" diye oysaki geçen hafta demlediğiniz çayı beğenmeyip hepsini dökmüştür. Ondan önceki hafta ise 1 bardak içip dökmüştür.
Kendisi hasta olduğunda pervane olursunuz. Meyve suları, salatalar, en vitaminli yemekler. Ama yine bir yolunu bulup kalbinizi dilinin altında eziverir. Bir teşekkürü bile çok görür. "Görevin tabi yapacaksın" der, geçer kenara oturur.
Bir gün bir şal görürsünüz. Anneme çok yakışır der son paranızı bayılırsınız ay sonu sevindirmek için annenizi. Ama o "ne demeye kahverengi aldın, başka renk alsaydın, ne zevk var sende de" diye kırıverir kalbinizi. Aldığınıza mı yanarsınız yoksa cüzdandaki son paranızın sizin kalbinizi kırdığına mı? Zaten hangi özel günde bir şey alsanız bir sorun çıkmaz mı? Aldığınız şey ya kafanıza fırlatılır, ya da yalandan teşekkür edilip 2 gün sonra paketiyle başucunuza konup, "sen bunu götür kendine bir şey al, bana olmadı, sevmedim" diyiverir. Oysa en sevmediğiniz şeyleri o size aldığında sırf gönlü olsun, kırılmasın diye defalarca giyersiniz. Eşya atmak gerektiğinde onun aldıkları eskimiş bile olsa yanlış anlar diye bir sene daha köşede saklarsınız.
Doğum günleri, yılbaşı ve bayramlar evlere şenlik çok zevklidir. Her özel günde mutlaka lüzumsuz mevzulardan itina ile kavga çıkarılır. Hediyeler kafalarda kırılır.
Sabahları gülen bir yüze günaydın demek için can atılır. Her sabah bin bahane ile on karış surat uyanılır ama. O kadar çok söylenilir ki vara yoka. Servis saatinden 10 dakika önce evden kaçar, soğukta gerek titreyerek, gerek dua ederek, gerek ağlayarak servis beklemeyi tercih edersiniz.
Bir sabah güzel bir sofra hazırlarsınız. Zeytinyağlı kekikli domatesler, peynirler, zeytinler, kızarmış ekmekler yanına da değişiklik olsun diye sucuklu yumurta yapmışsınız. Evi kokuttun diye öyle bir kıyamet kopar ki, iş evden kovulmaya kadar dayanır. Çocukluğunuzdan beri alışık olduğunuz bir durum aslında kovulmak. Siz hiç sucuk pişirdin diye evden kovuldunuz mu? Ben kovuldum. Ağlayarak evden bir adım bile atamadım ama. Neden mi? Tansiyonu var çünkü. Ya ben yokken tansiyonu çıkarda fenalaşırsa hayatta tek varlığı maalesef benim çünkü...
Herkesin çocuğu dünya güzeli ve çok akıllıdır. Yalan mı? Ama benim annem sorduğunuzda "ayı gibi olmuşsun, daha çocuk doğurmadan şu haline bak, ne zevksizsin, o saçla sokağa mı çıkılır, aptal, neyi başardın ki, boyunca para döktüm, boşa gitti emeklerim, paralarım, kafa mı var sende ki" gibi pek çok aşağılayıcı söz duyarsınız. Aslında bir tek size karşı öyle değildir. Onun yaşama sebebi insanları horlamak ve aşağılamaktır. Namaz kılar, dua eder ama karşısındakini nasıl yerin dibine sokacağını şaşırır. Kendisi padişah soyundan geldiği için :) kimseleri beğenmez.
Onun için en önemli şey temizliktir. Eve gelen giden olmaz ama her gün ev temizlenir, silinir. İşlere yardım etmiyorsun diye düzenli olarak kızına hakaretler edilir ve evden kovulur.
Gün içinde telefonla hali hatırı sorulur. Ama çok ararsan "ne var ne arıyorsun bir şey mi var" diye kızılır. Hiç aramazsan veya 2 kere ararsan "zaten arayan soran yok" diye sitem edilir.
Aylık alışveriş yapayım aybaşı dersin "evde vardı, niye para harcadın" der, almazsan "hiçbir şeye katkın yok" diye söylenir.
Evlen de git artık diye söylenir, ama beğendiğin hiçbir erkeği beğenmez, yoluna dikilir, her fırsatta "onunla evlenirsen beni unut" diye rest çekilir. Aptallığın bu konuda da es geçilmez, "herkes kimlerle evleniyor sende nerde tipsiz, nerde çulsuz var onu buluyorsun" şeklinde sövülür.
Daha nasıl anlatayım ki huzursuzluğumu sizlere. Sözcükler bile yetersiz kalıyor hüznüme.
Bu kadar kötü mü d gerçekten diye soranlarınız vardır mutlaka hayır aslında; sokaktaki hayvanlar için ağlar, yaralı hayvanlara ve muhtaç insanlara her fırsatta yardım eder annem. Ama ben borç istersem ayağını yorganına göre uzat diye önce verilmez. Sonra 1-2 saat geçer para suratınıza atılmak suretiyle verilir. Tabi böyle verilen bir parayı almak isterseniz. Para yönünden kendisine muhtaç olunması ayrı bir mutluluktur onun için. Çünkü kavga çıkarmak için en büyük bahane paradır. Kendi olmadık her şeye para döker, sizin kendinize aldığınız küçücük şey batar gözüne.
Kalbi yumuşaktır aslında ama dili öyle zehirli ki kalbinin yumuşak olduğunu bildiğiniz birinin nasıl bu kadar katı olduğunu anlayamazsınız ve neden paranın onda olduğunu. Neden Allah'ın sizi onun eline muhtaç ettiğini de anlayamazsınız. Anlamak zordur çoğu şeyi. Bazen bende kötü olayım, bencil olayım bakalım ne olacak dersiniz. Öyle anlar gelir "ölse de kurtulsam" bile dersiniz. Ama bilmez ki, her gün " parası onun olsun yeter ki başımızdan eksik olmasın" diye dua ettiğinizi. Söyleseniz inanmaz zaten...
Gün gelecek benim sesimi de duyacak Tanrı ona muhtaç olmadan kendi yuvamı bile kuracağım yeter ki manevi desteğini esirgemesin benden para elimizin kiri olmasa da olur. Bir gün olmaz ertesi gün olur ama analarımız öyle mi bir gün gitse ertesi gün nerede bulunur?
bu özel paylaşımın için kutlarım seni...Allah annene göre değil gönlüne göre verir inşallah mutlu olursun...