Tanrı İdesinin Doğuştanlığı Üzerine

Öncelikle belirtmeliyim ki, bu bir doğuştancılık eleştirisi ya da bir ampirist savunuculuğu değildir. Burada araştırılmak istenen şey tüm bilgilerimizin ya da idelerimizin doğuştan gelip gelmediği değil, ''Tanrı idesinin'' doğuştan gelip gelemeyeceğidir. Araştırılmak istenen şey, yine Tanrı idesinin olup olmadığı değil Tanrı idesinin kaynağıdır. Şüphesiz ki bu konudaki en dikkate alınası tezlerden birisi Descartes'in Ontolojik kanıtında geçen Damga uslamlamasıdır. Öncelikle bu uslamlamanın ne anlatmak istediğine bakalım. Ve sonra da bu uslamlamanın tutarlılığını inceleyelim.
Descartes, Tanrı idesinin doğuştan zihnimizde basılı olduğunu söyler. Ve bunu şöyle açıklar; Tıpkı bir ustanın ya da bir sanatçının eserine imzasını koyması gibi Tanrı da zihnimize kendi damgasını vurmuştur. Yani, Tanrı idesi zaten zihnimizde mevcuttur. Bu savın tutarlılığını incelemek için Tanrı idesinin insanların zihninde nasıl bir yere sahip olduğunu irdelemek gerekir. Tanrı idesi, insanlar için bir ihtiyaç ve ihtiyattır. Geçmişten günümüze süregelen Tanrı anlayışlarına bakıldığında, insanların bir ilk nedene ihtiyaç duymaları, ve kendilerinden üstün hatta mükemmel bir varlığa sığınma çabaları onları Tanrı idesini oluşturmaya itmiştir. Çünkü insan kendisini yetersiz ve zayıf bir varlık olarak görmüştür.Ve her zayıf varlık bir güce bir erke ihtiyaç duyar.Ve ona sığınmak ister.Bu ihtiyaç ve sığınma çabası,onları Tanrıya sürükler.Fazlaca zihnimizi zorlamadan,insanların düşüncelerindeki Tanrı idesinin tam da böyle bir gerekliliğe tekabül ettiğini görürüz. Şöyle bir sorunun cevabı son derece düşündürücü ve karmaşık çıkmazlara bizi sürükleyebilir; eğer insan muhtaç olmasaydı, zayıf olmasaydı ve kendine yetebilseydi, dünyada Tanrı kavramı olur muydu? Şimdilik bu sorunun cevabını vermeyelim. Çünkü verilecek herhangi bir cevap inandırıcı ve tutarlı olmayacaktır.

Descartes'in ağzından çıkan cümleyi tekrar incelemeye alalım; Tanrı, tıpkı bir sanatçının eserine imzasını koyması gibi, zihnimize imzasını atmıştır, damgasını basmıştır. Bir ressam düşünelim. Bir ressam eserinin altına imzasını yani kimliğini atar. Ve resmin altındaki imzayı gören bir grup insan ressamın varlığını,yokluğunu, neliğini tartışmaz.Rahatça söyleyebiliriz ki Tanrı,zihnimize imzasını koymasına rağmen,eseri onun yapıp yapmadığı hâlâ tartışılır bir konudur.Tanrı eğer zihnimize bir imza atmışsa,o imza Tanrının kimliğini yansıtmalıydı.Fakat geçmişten günümüze süregelen Tanrı anlayışları farklı farklıdır.Güneşi Tanrılaştıran,putları Tanrılaştıran, Ateşi,İneği,Gökyüzünü tanrılaştıran insanoğlunun zihnindeki Tanrı imzası ''Bir Tanrı''diye mi atılmıştır?Bir ressam,eserinin altına imzasını ''Bir ressam'' diye mi atar? Şüphesiz bu gereksiz ve gülünç olurdu. Evet, o eseri bir ressam yapmıştır. Fakat eğer imzasını atmışsa biz onu şüpheye kapılmaksızın, farklı anlayışlar ortaya koymaksızın ve tüm insanlığın ortak olarak kabul edeceği bir sanatçı olarak bilirdik. Eğer ki imzasını koymamışsa, resmin niteliklerine bakarak, ressamın niteliklerini kendimizce ortaya koymaya çalışırdık.Tanrı idesinin toplumdan topluma ve hatta kişiden kişiye değişmesinin sebebi tam da bu olabilir.Çünkü imzası atılmış bir resmin ressamına herkes aynı kanaati getirirken,imzası koyulmamış bir resmin ressamına-herkes resmi farklı yorumlayacağından-farklı farklı nitelikler atfedilecektir.Ve ressam çıkıp da bu resmi ben yaptım ve işte bunlar da fırçam ve paletim demedikçe herkes onu farklı yorumlamaya farklı kalıplara sokmaya devam edecektir.

Tüm bu mantıksal çıkarımlar bir yana, zihnime dönüp baktığımda hiç de Descartes'in dediği gibi açık seçik bir Tanrı idesine rastlamıyorum. Aksine, olabildiğine bulanık ve nitelikleri belirsiz bir Tanrı idesi buluyorum zihnimde. Bir Tanrı'nın olması gerekliliği şuan için şüphe götürmez gözüküyor bana. Ama bu Tanrının neliği ve nitelikleri konusunda kesin yargılara varamıyorum. Vardığım tek kesin yargı şu ki şuan için; evet bir Tanrıya ihtiyaç duyuyorum. Ve benim zihnimdeki Tanrı idesi tamamen bir gereksinimden ibaret. Çünkü ortadaki eserin yani evrenin gözümün önünde apaçık bir şekilde durduğunu görüyorum. Yani duyularımla algıladığım şu Evren beni Tanrıya götürüyor. Her eserin bir sanatçısı vardır önermem beni Tanrı idesine iten tek şey.Burada da görüyorum ki,Tanrı idesinin yegane kaynağı, eserini duyumsayabilmem.Eserinden yola çıkarak o ideyi kazanıyorum.Yine de sahip olduğum bu ide yeterince açık ve yeterince seçik gözükmüyor.Ona mükemmellik gibi nitelikler yükleyemiyorum.Zira mükemmelliği duyumsayamıyorum, daha önce mükemmellik hakkında herhangi bir deneyimim olmadı ve Descartes'in zihnimizde olduğunu iddia ettiği gibi bir mükemmel idesine de sahip değilim. Bilmediğim bir niteliği bulanık bir varlığın idesine yüklemem ne derece sağlıklı olur ki?

Tanrı idesinin evrenden yola çıkarak kazanıldığını Locke şöyle dile getirmişti; ?'Akıl, duyularla algılanan bu dünyanın kendi iç örgüsünü daha dikkatli bir şekilde düşündükten ve görülen varlıklardaki güzellik, düzen, tertip ve hareketi müşahede ettikten sonra, böyle mükemmel bir eserin nedeninin ve yapıcısının ne olduğunu öğrenmek için varlıkların kaynaklarını araştırmaya başlar. Zira bu eserin, tesadüfen ve sebepsiz olarak böylesine düzenli, her bakımdan mükemmel ve ustaca hazırlanmış bir yapı haline gelemeyeceği tartışma götürmez bir gerçektir.İşte, aklın varlıkların kaynağı hakkındaki bu araştırmasından, bütün varlıkların güçlü ve hâkim bir yaratıcısının (bütün evreni ve biz ölümlüleri meydana getirip kuran O'dur) var olması gerektiği sonucunu tereddütsüz olarak çıkarabilir'' [Locke,1999: 45]

Descartes, Tanrı idesinin doğuştan zihnimizde mevcut olduğu savını destekleyici nitelikte şunu söyler; ''Akıl, her türlü kusurdan bağımsız bir varlığın bilgisine sahip olmadan, kusurlu ve eksik bir varlık olduğunu nasıl bilecektir? İnsanın kusurlu olduğunu anlaması için kusursuz bir varlığın idesine sahip olması gerekmez. Zira aklın, insanın neyi yapıp neyi yapamayacağını tahlil etmesi kusurlu olduğunu anlamak için yeterli olacaktır. Ki bu basit bir zihinsel kavrayıştır.Örneğin;aklın,yoktan var etme anlamında yaratmak eylemini yapamadığını çıkarsamak için,yaratan bir varlığın idesine sahip olması gerekmez.Yoktan var etmekten yoksun olduğumuz gerçeği,yine duyumsallığın fark edebileceği ve aklın tahlil edebileceği bir çıkarımdır.Bu çıkarımı Yaratma eylemine sahip olan bir varlıktan bağımsız yapabiliriz. Zira yaratma eylemine sahip olan bir varlık olmayabilir. Ve yine kusursuz nitelikte bir varlık da olmayabilir.

Tanrı idesinin zihinde hazır bulunduğunu ve bu idenin,zihinsel bir çaba ile bilince çıkacağını söylemek,duyumu ve deneyimi yok saymaktır.Duyum ve deneyimden yoksun bir kimsenin,sırf zihinsel bir çaba ile tanrı idesine sahip olup olamayacağını düşünelim.Beş duyu organından üçünü kullanamayan bir kimse düşünelim.Gözleri görmeyen,kulakları duymayan ve dokunduğunu hissedemeyen bir kimse.Bu kimse var olanı-evreni-göremeyecek,duyamayacak ve hissedemeyecektir.Şimdi ise soralım:Böyle bir kimse,sırf zihinsel bir çaba ile tanrının idesine sahip olabilir mi?Bu sorunun kesin bir cevabını vermemekle birlikte,sırf zihinsel bir çaba ile bu idenin edinilemeyeceğini söylemek yanlış bir söylem olmaz.Aynı şekilde zihinsel olarak noksan bir kişi de sırf deneyim ve duyum ile bu ideye sahip olamayacaktır.Zira tanrı idesi deneyimin ve duyumun elde ettiği malzemeyi zihnin işlemesi sonucu elde edilir.

06 Mayıs 2011 7-8 dakika 8 denemesi var.
Yorumlar (1)
  • 13 yıl önce

    Descartes şüpheden yöntem olarak yararlanıyor.Tanrıyı da varlığından şüphe edilmemesi gereken bir noktaya koyuyor.Önce kendini bulmuştu şimdi Tanrıyı bulacak.Tanrıyı bulmak için tekrar kendine bakıyor.Kendine bakıyor ki sahip olduğu duyumlar onu aldatabilir.Yani batar gibi görünen güneş aslında batmayabilir.Haksız da değil.Duyumlarının yetersizliğinden dolayı Tanrının varlığını şüphe barındırmayacak birşekilde ifade etmek için,yine Tanrıya başvuruyor.Köktenciliği savunuyor.Duyumlar ve deneyimlerimin yarattığı fikirler arasında öyle bir fikir varki bu şüphe kaldırmaz, çünkü o fikir bizden değil Tanrı'dan gelir.

    Şöyle bir profiline baktım da felsefe okuyormuşsun =)Muhtemelen yazını yazarken benim yukarıda söylediklerimi bilerek yazmışsınıdr sen ama eğer böyle bir platformda yayınlıyorsan, bence edit edip, söylemini aldığın kişinin fikirkerini temellendiren noktalara biraz daha değinmelisin.Okur adına.

    Eh içerik olarak da karşı çıkacağım noktalar yok değil ama, onlardan bir yorum değil bir yazı çıkar sanırım.Yormayayım kendimi şimdilik.

    Güzel zamanlara*