Teslimiyet 13

Totem gruplar ve ilahlar ittifak içinde totem meslekleriyle genel olarak ya tarımcı ilah, ya madenci ilah ya çoban ilahı, ya balıkçı ilahı, ya da özel olarak buğday ilahı, mısır ilahı, koyun ilahı, sığır ilahi, demir ilahı gibi mesleklerle (o toplulukla bağıntısı olan işler) ile anılıyorlardı.

El ne diyordu; "kendilerine rızk olarak verilenlerle kendisinin anılmasını istiyordu". “Şükür karnımız doydu” diye rızk ile ilahı anıyordunuz. El hiç üretmediği, üretimi bilmediği için kurnazlıkla hile ile sahiplendiği mülk ve mülk üzerinde biten, yürüyen, yaşayan varlığın da sahibi oluyordu.

Mülk sahibi olan El de sahiplikleri üzerinde ilahlar gibi kendisinin de anılmasını istiyordu. Yıllardır yalın mantıkla, aklın gereği olarak sorarlar. “El ‘in ne muhtaçlığı var da mal mülk sahibi olur ve El hangi ihtiyaçtan ötürü anılmak ister diye? Bu sorunuz “Hiç bir şeye ihtiyacı yoktur” dediğiniz El için doğrudur.

İlk adım içinde “El’in hiç bir şeye ihtiyacı yoktur” diyerek El’i ortaya koyamazsınız. Ama El’in mülk sahibi olması için. Bunlardan bahsetmezsiniz zaten El’in mülk sahibi olması için bunu söylemenize de gerek yoktur. Bu söylem çok daha sonraki sürecindi.

Siz kolektife ait kamusal sahipliği özelleştirip kişi sahipliği yani kendi sahipliğiniz yapmak istediğiniz bir kalkışmada “hiçbir şeye ihtiyacı olmayan El” diye sürece başlayamazsınız. Bu ilk adımınıza uygun olmaz. Üstelik ““Hiç bir şeye ihtiyacı yoktur” demenizi gerektirecek bir kalkışmanız da henüz ortada yoktur.

“Hiç bir şeye ihtiyacı yoktur” diyen söyleminiz ile ilk düşünce oluşumuna böyle başlarsanız El’e teslimiyetin ne anlama geldiğini anlayamazsın.? El kolektif süreç karşısında görünenin görünmeyeni olukla var edilmek istenen bir imgesel giydiriliştir.

El benzerinin benzemezi olan ve benzerinden giydirilen imajdı. El’in benzeri Kolektif yapıydı. Yani El, insanın toplumsal yapısı olan toplumsal yapının gücüydü. Kolektif yapının mülkü vardı. El mülke tek başına sahipti. Bu savlar kolektife ait malı, mülkü kişilere vermek için kurulan tuzaktı.

Çok daha sonra ganimetçi feyci olduğu oligarşin süreçte benzerinin benzemezi olmakla kendisini ortaya koyacaktı. Kolektif yapı, ihtiyacı olan yapıydı. El, ihtiyacı olmayandı. Kolektif yapının ortakları vardı. El’in ortakları yoktu. El kolektif oluşa karşı, kolektif olanın karşıtıyla oluşuyordu.

İlahlar madem anılıyordu, El de anılmak zorundaydı. İlahların madem kolektif sahipliği ve iradesi vardı, El ‘in de kişisi sahipliği ve iradesi olmalıydı vs.

Öyle ki El kendisinden önce kamu salcı, ortak bir paydaşlar sürecinin olduğu, bilinsin istemiyordu. Ve insanlar (ortaklık) kamuculuk nedir? Demesinler diye “Onun ortağı yoktur. Ben ona teslim olanların ilkiyim”. Diyordu. Anlaşılma sorusunu sormasınlar diye kamu salcılığa azıtıp sapıtan şeytanın yolu demişti.

Bu kes de insanlar şeytanı ve şeytanlığı soruyorlardı. Bu nedenle El, bilinmesi istenen geçmişi, şeytanlaştırmakla, köleci karartma içinde olmakta çok başarılıydı.

El mülkü dağıtıp mülksüzler ortaya çıkıp niza başlayınca; El olan, El’in sözcüsü görünümlü El’in kayırdığı El adamı; bu niza karşısında mal tamahı nedenle ne kadar kararlı ve teslimiyetçi durduğunu, şu söylemden anlıyoruz.

“Aranızda duruşum, söyleyişim size ağır geliyorsa; ortaklarınızla (kolektif ittifakı yapınızla) , ortak karar veriniz. Sonra bana ne yapacaksanız yapın. Bana mühlette vermeyin” diyordu. Bburada “ortaklarınız” denmekle El, El ahitçilerin bildikleri çok taze bir hafızaya sesleniliyordu. Neydi seslenilen hafıza? kollektif hafızaydı.

Bunlar yeterli olmazsa korkutmaya gidiyordu. Ölüp t ehuzurumda dirildiğinizde “hani ortaklarınız nerde?” diyeceğiz diyordu. Ortaklara kafayı iyi takmıştı.

Nasıl takmasındı? El, ortakların malı üzerine çökerek; “mülk benim” diye mülkün sahibi olmuştu. Meşru olan, doğru olan, tarihi olan, ilk olan, temel olan, inşaca olan, üreten ORTAKLIKTI. El ortaklarla davalıydı. İşte El ‘deki bu ortaklık düşmanlığı, ortaklarla davalı oluşun dışa vurumuydu.

Evel emir olan, hafıza olan; üreten, savunan, mal mülk araç gereç sahipliği olan bir ORTAKLIKTI-Paydaşlıktı. İşte El hem bu ortak hafıza yerine oturmak istiyor hemde mülkü dilediği kişiye vermek için tekil iirade sahibi olmak için ortaklar tanımıyordu.

Sistemi şeytanlaştıran, insanı sistemine yabancılaştıran köleci, teslimiyetçi sistemdi. El’in insanı kul yaptığı yetmezmiş gibi diğer yandan da insanı açıklarken El insana; “eşrefi mahluk” diye yüceltmiş olmakla, bir başka yabancılaştırmayı orta koyuyordu.

Eğer biz eşrefi mahlukat isek tardigrad neydi? Tardigrad -200 derece soğukta ve artı 150 dereceyi bulan sıcaklık şartları içinde yaşıyordu. Bu durumda +37 derecede ateşi çıkıp +41 derecede de mevta olan insanın, eşrefi mahlukluğu, hayli mahcup oluyordu.

Toplum kolektif birim zamanlı süreçle insanı kolektif akılla, kolektif aklın çok hızlı evrimi ile ve birçok ortak muktedirlikle insan hayatını geliştirmişti. Şimdi bu hayat sadece kolektif aklın evrimi üzerinde, kalitesi artan bencil tüketimleriyle kendi türüne aktarılıyordu.

Kolektif akıl, kişisi sahipliklerle; sahiğliği olan kişiye (sahiplere) göre olan ireadeye çevrilmişti. Şimdiki köleci süreçte kolektif miraslı aktarımın içinde fiziki ve biyolojik evrim görmezden gelinmişti. Hatta bu bilinç geriletilmişti. Şimdiki dayanıksızlığı sahipler ilaçlarla, kimyasal katkılı gıdalarla, hayali bilişsel donanımlarla destekledi.

Şimdiki hayat böylesi bir sınıfsal yaşam formunu sürdürmeye dönüşmüştü. Sahipler ile sahip, olunanların yaşamıydı. Aslında bu bir yaşam gibiyse de her tür tüketim ve her tür kulanımın var oluşu gibiyse de olması gereken se de kalitesizlikti. Bu yapı kolektif akıl içinde, sadece şartlandırılmış kişi egolu egemenliğin cehaletiydi.

22 Ekim 2019 5-6 dakika 1084 denemesi var.
Yorumlar