Tutkunun Romanı

Şu an okuduğum kitap. Leyla Gencer'in hayatı. 'Tutkunun Romanı' isimli kitap. PRİMADONNA Leyla Gencer.
İnanıyordu ki o Tanrının seçilmiş bir kuludur.
Daha doğuştan bu iş için seçilmiştir.
Onun deyişiyle, hani nasıl misyoner, kıtadan kıtaya, ülkeden ülkeye, yöreden yöreye gidip inancını yayar, kendinden bir şeyler vererek insanlığa yararlı olmaya çalışır...o da öyleydi.
Yeryüzündeki bütün dinlere sonsuz saygısı vardı. İnsanların dine, ibadete olan gereksinimine saygı duyuyordu. Ama o hiçbir dinin kurallarına uymadı. Kendine göre bir din edindi. Dini, imanı müzikti, operaydı. Tapınağı da sahne...
İnanıyordu ki yaşamda bir misyonu var: içindeki, bu sevgiyi, bu tutkuyu yaymak.
Ona verilen bu misyona boyun eğiyor, sahneden sahneye, tiyatrodan tiyatroya, operadan operaya müzik sevgisini, müzik tutkusunu yaymaya çalışıyordu.
İnanıyordu ki mesleğinde çok iyi olursa, olabilirse, onu dinleyen insanlara, onun ibadetine katılanlara, iyi duygular, güzellikler verebilir, onları daha iyi insan olmaya itebilir.
Görevini yerine getirmeye çalışıyordu.
Hepsi bu...
İnanıyordu ki gerisi hep kendiliğinden olur.
Leyla Gencer kitabının bir bölümünde bunları söylüyor.
Ben de diyorum ki;
'Yaptığımız her ne iş ise bizde elimizden gelenin en iyisini yapmalıyız. Bir anneysek, çocuklarımızı en iyi şekilde yetiştirmeye çalışmalıyız, bir yazarsak en güzel yazıyı yazmaya çalışmalıyız... Yani elimizden geleni yaptığımızdan emin olmalıyız. İlişkilerimizde de bence elimizden geleni yapmalıyız. Karşımızdaki memnun olur , olmaz o ayrı. 'Ben elimden geleni yaptım. Vicdanım rahat diyebilmeliyiz' diyorum...
Yine başka bir bölüm de;
"Sonsuz duygusaldır. Bu denli mantıklı, akılcı, derinlemesine düşünen bir insanın bunca duygusal olmasına şaşarsınız...dostluklara sonsuz değer verir, dostlarına kendinden çok şey verir ve dostlarından da aynı şeyi bekler. Eğer beklediğini bulamazsa hemen düş kırıklığına uğrar. Falanca beni aramadı, filanca bana soğuk davrandı diye acı çeker. Bunlar onda ciddi yaralar açar. Ağlar üzülür...O, herkesi kendi gibi biliyor ya da öyle olmak istiyor.
En büyük kusuru hiç sabrı olmaması: İstediğini hemen o an ister...Zaman zaman da komple kompleksi depreşir herkesin arkasından kuyusunu kazdığını düşünür, herkesten şüphe eder."
Zeynep Oral'ın Leyla Gencer'i bu cümlelerle anlatıyor.
"Aynı benim huylarım. Leyla Gencer koskocaman dünyaca ünlü bir sanatçıyken, bütün dünyayı dolaşmış biriyken bu tür huyları varsa ve değişemiyorsa, benim de böyle huylarım olabilir ve ben de değişemiyorum. Huylarımı sevmesem de değişemiyorum.
Üzülmeyeyim bari Leyla Gencer'de benim gibiymiş.
Ben biyografik eserleri severim. Okuduğum bu kitapla Leyla Gencer'i tanımış oldum. Başarılı bir sanatçı. Bir primadonna!
Bir kadının başarılı işler yapması, dünyaca tanınması, bizim ülkemizde çok zor ve nadir bir durumdur. Hele bundan sonra. Ülkemizde son dönemde kadınlara düşmanlıklar arttı. Kadınlar sürekli öldürülüyor. Leyla Gencer gibi gözü kara, çalışkan kadınlara toplumumuzun ihtiycı var. Bu kitabı okurken, Leyla Gencer'e hem gıpta ettim, hem takdir ettim.
Zeynep Oral'ın kaleminden çıkmış, güzel bir eser. 'Tutkunun Romanı'

05 Ağustos 2015 2-3 dakika 76 denemesi var.
Yorumlar