Uçma Defteri-16

Yaşanmamış ve belki de hiçbir zaman yaşanmayacak dakikalara yolculuk etmek istedim yıllarca. Mesela yıldızlar tam tepemdeyken elimde bir fincan acı kahveyle salıncak kurmak istedim. Yaşadığım andaki tek acı, kahvenin içinde olmalıydı. Ellerim ceplerimde ya da balkon demirlerinin üstünde değil, sevdiğim kadının avuçlarının içinde olmalıydı. Biliyorum filmlere bile ağır geliyor artık bu sözcüklerim. Yıldızlar ışıklarını yavaş yavaş söndürüyor çünkü kimse tanrıya aşk için dua etmiyor.

Ayakkabımın bağcıklarını bile bağlamak zor geliyor bazen. Tutunacak bir dal arıyorum, eğildiğimde düşerim diye arkamda duran kimse yok. Arkamda duranların elleri bıçaklarla dolu, ellerimi tutacak boşluk yok.

Aydınlandım ben de geçen bunca zamanın üstüne. Şerefimle yaşamayı borç bildim kendime. Ne yazık ki bazıları şerefini teslim ediyor başkalarına ve bir daha geri almıyor. Şimdiye kadar hep onurumdan dik durmaya çalıştım. Mutsuzluğumdan olsa kambur kalırdım.

Hayat bir soğuk su gibi sızlatıyor yüreğimi. Sonbahar gibi tüm yapraklarımı yerlere döküyor. Dallarıma bir bıçak yarası gibi kazıyor kader diye acıları. Bilirim ki acımak suç değildir. Utanmak da gerekmez yüreğin yandığı için. İnsanlar acıyanı ayıplarlar, acıtanı alkışlar. Ne yazık, hüzün bile onuruyla yaşayanların peşinde. Mutluluğun haysiyeti yerlerde.

22 Kasım 2017 1-2 dakika 24 denemesi var.
Yorumlar