Ufak Bir Ezgiyle Başlar Her Şey

Mühürlü bir yumruk gibi sıkıyor ruhumu bu ızdırap. Sağda incitilen, koyverilen hayat karmaşası dürtüklüyor zaten sarsılmış olan bedenimi. Yürüyorum sahil boyu, uzakların ahenk sevgisi doluyor kulağıma. Sadeyim, ulaşılmazım; son bir kuvvetle çekiyorum içime yalnızlığın hazin kokusunu; birden boğuluyorum aşırı hüzünden, öksürüyorum. Ellerim buz gibi oluyor. Kalbimde bir ateş, çehremde kalabalık bir iç çekiş var. Duruyorum olduğum yerde. Dönüyorum yüzümü denize, gözlerim boşalıyor; benden artık ümit yok!.. Göz kapaklarımın içinde öyle bir savaş başlıyor ki, şimdi gönlüm geçmiş zaman ezgilerinin mısralarına takılıyor.

Zorbayım, zorluktayım, hayalete dönüşmüş hem de buruş buruş olan yüreğime bir dokunuyorum. Boğazda düğümler, denizde dalga, gökte güneş, yeryüzünde taşlar biniyor tepeme. Bir ezgi takılıyor kulaklarıma, alıyorum kucaklıyorum onu. Seviyorum, tutuyorum elinden. Bağrıma basıyorum o ezgiyi, öpüyorum, kulaklarıma dokunduğu için teşekkürler fısıldıyorum ellerine. Piyano durmadan çalıyor, çok geçmeden eşsiz kalan bu ezgiye kemanın derinliği ekleniyor. Ortaya muazzam bir ezgi, bir koku, bir ses, bir inilti, bir harikalık yayılıyor. Kucağımda beklettiğim bu derin sesi hiç bırakmak istemiyorum. Onunla coşuyorum, aşık oluyorum, soluyorum, nefes alıyorum, ağlıyorum, gülüyorum, gözlerimi kapıyorum, açıyorum, susuyorum, haykırıyorum, parçalanan tüm vücuduma hapsediyorum bu ezgiyi. Sonra bütün duygularımı harcıyorum bu sese. Ayak ucumdan başlıyor yayılmaya, ağzımdan ılık bir nefes olarak çıkıyor. Sonsuz mesafelerden gelen bu sese hayranlığımı saklayamadan, tıkıyorum tüm notalarını beynime.

Açıldığında gözlerim, bir gölgenin tesiri kaplıyor yüreğimi. Hep gölge kalan ve daima ruhumu ve yüreğimi acıtan bir şey bu. Eli elimde, gönlü gönlümde, gözleri ta gözlerimin en derininde bir gölge. Hem de ezginin sahipliğine ortak olacak bir yürek. Yalnızlığın bitip de tükeneceği ana yardımcı olan bir sevda. Sorgu yok, uzakların inilti kokan fısıltısıyla sürtülüp gelen, ayaklarının ısrarına dayanamayan, kaçamayan, gidemeyen, terk edemeyen, terk edip de dönmek isteyen; coşan, eğlenen, ezgiye şimdiye kadar ev sahipliği yapan bir eş, bir dost... Nefesime uluyan, kor gönlüme daima şifa veren bir aşk! Yanımda, yapyanımda işte şimdi. Ne bir ağlayış, ne bir ter döküş var. Her şey somutlaştı, ezgi yüreğime bir sevda oldu, elim gölgenin eline yoldaş; gönlüm takdire şayan bir aşk oldu...

Kokusu duyulan kül rengi bir ateşin alevi ile sunuyorum şimdi aşkı hayata. Denize, güneşe, taşa, yüreğe, insana, neme, sus-pus olmuş dilime tanıtıyorum aşkın marifetini. Ve şöyle diyorum: Önce ötelerden duyulan bir ezgi ile başlar her şey, sonra evlat edinir yüreğiniz bu ezgiyi, sonra coşarsınız, gözleriniz kapanır, önceleri bir iki damla yaş dökersiniz ama bu yaşlar bir daha tekrarlanmaz. Eliniz donar, kalbiniz yanar, beyniniz uyuşur, titreyen bedeninizi zapt edemezsiniz. Yapışır vücudunuza o ezgi, sonra dudaklarınızdan çıkan ılık nefesinizle karışır dünyaya. İşte budur sahil boyu uzanan duygularınızın bedeli: Aşk!...

08 Ekim 2011 3-4 dakika 88 denemesi var.
Beğenenler (2)
Yorumlar