Üfürükten Tayyare

Biz hiç meyveli yoğurt yemezdik
Yoğurda da, meyveye de para vermezdik
Ağaçlarımız vardı bizim, maymun gibi tırmanırdık
Dut, şeftali, inci, mincir
Düşerdik kalkardık eksik olmazdı yara bere çizik

Tavuk kesildi mi evde şenlik, kaynardı mis gibi kokardı
Çillinin hikâyesini herkes kendine göre anlatırdı
Üzerinde bir parmak yağ ,suyu tam pilavlık
Derisi, gerisi, ötesi berisi,tastamam
Bir hafta sürmüşlüğü de olmuştur ladeslik

Biz hiç köpeklere tasma takıp gezdirmezdik
İpek böceklerini iyisinden yapraklarla beslerdik
Arada sapan atmışlığımız olmuştur ama
Köpeğe de, tasmaya da, mamaya da para vermezdik.

Kedilerimizi evden eksik etmezdik
Lâkin hayvanlara isim vermekte pek acizdik
Köpeklere çomar , kuzulara karagöz , kedilere tekir mekir
Güvercinler uzmanlık konusuydu erkeklerin, özeldiler
Bizlerse insan ile kuş arasında garip sesler duyardık

Dolma, sarma, bumbar, cevizli lokum bayramlık
Ramazandan ramazana annelerimize pilavlık
Öyle kremalı pasta, kek mek
Yeni yetmelere pastanelerde limonata ile aşk-ı meşk
Görümlük, tadımlık, dilimlik yok ki ceplerde metelik

Biz hiç yürüyen merdiven görmemiştik
Kırk Merdivenleri saya saya Setbaşı'ndan Sönmez'e giderdik
Kauf Houf'lar pek meşhurdu mahallemizde
Bir dudağımız yerde , bir dudağımız gökte
Almancılardan dinlerdik ,
Şapkalarında tüy, altlarında Mercedes olmasa
Biz tuvalet temizlemediklerine bahse girerdik

Siyah beyaz karıncalı geliyor hatıralar
En heyecanlı yerinde kesilirdi zaten cereyanlar

Açık hava sinemalarımız vardı
Mendilsiz gitmek olanaksızdı,
Zaten ağlatmayacaksa anlamsızdı
Tiyatro, gölge oyunları daha akla yatkındı bence
Hacivat-Karagöz starlarımızdı
Evladır; gidemezsen sinemaya, tiyatroya
Kurar bir perde, yangın çıkartmadan oynatabilirsen adamdın
Kütüphanelere gidilir, kuponlar biriktirilirdi, ansiklopediler hitti
Kitap değerli, okuyanlar saygın, Tommiks, Texas efsaneydi

Biz sadece komşularımızı değil, komşularımızın sülalelerini de tanırdık
Yaramazlıklarımızı tanışıklıktan dolayı çabuk kurtarırdık
Kar yağdı mı diz boyu , bütün sokaklar , caddeler çil çil
Ortalık çocuk dolu cıvıl cıvıl
Meydancık Kahvesi son durak, Hundi Kadın'nın üstü Yeşil
Salıverirdik kızaklarla, merdivenlerle kendimizi
Biz sulardık yolları geceleri, belediyeciler tuz atar
Kocakarılar kül dökerdi
Onlarında hakkıdır elbet; Annelerimiz karanlıkta eğlenirdi

Tombala oynar hüter, hütülürdük, mısır patlatırdık; BERABERCE
Beraberce yaşardık...
Büyüklere de bazen ceza verirlerdi ?yook? derlerdi
?Sokağa çıkmak yasak? onlarda bize kızardı
Kahve içme kararırsın, soru sorma anlamazsn
Kuşak çatışması falan derlerdi de ,
Don lastiği, kemer, bel kuşağı ne fark eder
Kuşaklar birbirlerinden bi haberse

Haminnelerin ismi büyükanne oldu onlar dulhanede
Bebekler kreşte, çocuklar okulda, internette
Anne, babalar işte, güçte, toplantıda, dernekte
Gazoz kapağından, üfürükten tayyare...

23 Temmuz 2009 2-3 dakika 2 denemesi var.
Beğenenler (1)
Yorumlar (2)
  • 15 yıl önce

    😙

    Kader Tangut'un aynı adla(başlıkla) yazılmış güzel bir şiiri var. Sizinki de deneme bölümünde yayınlanmış ama kanımca güzel bir şiir.Kutluyorum.👍👍👍

    "Hüter,hütülürdük"deki (h) fazladan yazılmış.

  • 14 yıl önce

    Eskiden çocukken herşey güzeldi de biz büyüdük kirlendi mi dünya. Bizim babalarımızın dedelerimiz yaşadığı zamanlar nasıldı. Bayağı bir geriye gitsek ikinci birinci dünya savaşları zamanları hadi onlar konjöntürel olaylar. Gelip geçen şeyler asıl o günlerle bugünler arasında farklar neler. Gerçekten güzel olan bir çok insani hasletti kaybettik mi. Sadece bu bir teknolojinin ilerlemesiyle kaçınılmaz olarak başımıza gelecek olan şeyler mi. Bence değil. Biz toplum olarak bir tercih yapıyoruz. Bir önceki denemede deniyor du ya kişilerin sözleri, düşünceleri tüm yaşamlarını etkiler. Yaşamları inandıkları düşüncelerin eseriyle kurulan gerçeklerdir. Biz böyle bir dünya hayal ettik ve düşündük istediğimiz genelde buydu. Düşüncemiz hiçte güzel değilmiş. Teknolojik imkanlara kullanarak elde ettiğimiz zamanı kendimizi boş bir hayatın kollarına atarak harcıyoruz. Biz insani yönleri en kaba şeklinde yaşayabilecek bir anlayışa mahkum oluyoruz. Çünkü hayattı öylesini hızlı yaşama peşine düşmüşüz ki doğru dürüst sindirmeden bir yeni bir şeyleri daha içimize alıyoruz. Sonunda büyük bir boşlukta az bir özü olan bir şey bırakıyoruz geride daha bir koca hiç.