Üstel Bakışla Bir Uygarlık 17

Bu aynı zamanda dördüncü bir temel yanı da belirliyordu. Otoriterleşen yapı ile yeni yapının ideolojisi İslam olan yapıydı. Yeni ideoloji, müslüman olan kabileler arasında savaşmamayı, barışı ön görüyordu. Bu hedefinizi çok çok somutlatan bir aidileşme idi.

Artık aidileşme, soy sop, etnik kabile ortak özeliği olmaktan çıkmış, ufku Müslüman kimlik olan, eski yapıyı yenileştiren, eski yapıları birleştiren, yeni olma ihtiyacını duyuran bir ideoloji idi. Savaş gücü; şuna buna değil, Müslüman olmayana yönelecekti. Müslüman müslümanın kardeşi idi. O çağın çekirdek yapısını birleştiren, kardeşleştiren bir ait kılışı idi. Bu birleşen, ittifaklaşan, yeni olan bir aidileşme heyecan ve aitleşme inanmasıdır.

Beşinci olaraktan da, yeni ideolojik yapı, etnik totemler bağına ait kutsallık algılarını, tek yaratıcı gücün birleştiriciliği bağıntısında bunu başarmış olmasıdır. Buradaki tekleşen yapıda, hiçbir kabilenin toteminin baskıcı özelliğini öne çıkarışla onu överek, diğerlerinin öfkesine mucip olmamasıdır. Aksine bütün totemci etnikçi mantığı karşısına almakla, bu totemlere karşı duruşunu sergilemiştir.

Burada en önemli zaaf, bu çekirdek oluşmanın yönelimi bir devlet olmanın yeterliliklerinden yoksun yalınlıkta olması idi. Esasen bir devlet kültüründen yoksun olan Arap geleneği, Hz Muhammed zamanında devlet için gerekli tam bir ordu düzeninde olmayan, ama çöl savaşları için biçilmiş kaftan olan sadece bir silahlı güç olarak her an organize olan çok mobilize birlikleri vardı. Bu durum giderek düzenli ordu birliklerine dönüşecekti.

Yeni aideyetli birliğin basit bir bütçesi vardı. Çevre saldırılarında ele geçen çapul ganimetleriyle ve o gün için yeterli olan zekât kurumu gelirleri, bütçe için yeterli oluyordu. Bu iki bütçe kaynağı dışında, devlet kurumları oluşturulamamıştı. Belki değerli kimlik ve öke kişilik olan,sevgili Hz Muhammed; böyle bir devleti amaçlamamıştı. Ama girdiği yolun ve attığı sağlam adımın temeli, bu yolu zorunlu olarak öngören, bir iç, dış çelişkilerini bağrında taşıyordu.

Çapul geliri çağlar boyu ve günümüzde toplumların bir meşru gelir yolu olarak görülmüştü. Eski çapul tamamen yağmaya dayanıyordu. Bu yüzden sırf çapulcu harami grupları bin yıllarca düzenli toplumları uğraştırmışlardır. Düzenli toplumların çapul savaşları varsa da, çapulun yanı sıra, düzenli bir üretim tarzı bilgi edinme ve araştırma, inceleme gibi sorumluluklarını geliştirir ve halkını gözetir olmanın sosyal işleyişleri de vardı. Türlüce meslekleşmesi, maden işleme gibi teknoloji dizaynları da vardır.

Şimdilerin çapuluna ilişkin sürüp giden olayda elbette değişmiş içerikleri görmezden gelinmeyecek türden olan ama sonuçta da uyanık olunmadıkça bir finansman aldatmacasına değin bir emperyalist ideolojisinin oyunu olmaktadır. Şimdisinin çapulu eskisinden çok farklıdır.

Şimdi çapulu finansmanla az çok bir şeylerde yapılabilir, üretir iş sahaları açılabilir olanın sömrüsünün bir finanse oluşudur. Ama bu finansman, daha çokta sömürülme ve pasif ize edilmeniz olan bir konudur. Böyle bir incelenecek yanı da vardır. Belki tamamen çapulun makyajıdır, belki sermayenin döngü zorunlu oluş çevrimidir. Bilimsel olarak ortaya konmalı. Ama bununda bir sömürü yönü olduğu da aşikârdır.

Öyle bir temel atılmıştı ki, daha yapı: sevgili Muhammed'in ölümünden 25- 30 yıl sonra Hint yarım adası ve kuzey Afrika eşiklerine dek genişlemişti. Yeni yerlerdeki diğer birçok kurumsal yapılaşmalar, halife Osman ve diğer Emevi, Abbasi halifelerince, incelenip devletin bünyesine alıntılanacaktı. Bu tür olumlu adım atışlar, devletin kurumlaşması yolunda atılacak başarılı yol alışın zorunluluğu olacaktır.

Belki burada şu tespitte yararlı olur. 1- Hz Muhammed, bu devlet olacak ve ileri süreçleşecek yapının, en zor, en çetrefilli ve akılcı yanını günün şartları içinde, yapının, oluşmaları içindeki yeni sorunlarını, bir önceki kendi tutumundaki hataların kritize edilmesiyle, (yanlışlarını eleyerek) elimine ederek, yapılaştıracaktı. 2- Hiç devlet geleneği oluşa bilmemiş, pek ve uzun süredir devlet geleneği olmamış bir Arap kaviminden, toparlanan ve güçlü devletin ön birlik yapısını ortaya çıkarmakla, tüm ömrünü geçirmişti. Yani yapının geleceğe uzanır yaşamdan çıkarılır devlet temelini atmaya zamanı olmamıştı.

Bu saptama, gelecekteki devletin, maliye örgütlenmesi ve yönetimsel biçimlenmeler konusundaki zaaflarında oluşacak bocalamaları, kurucusundan kaynaklanmamaktadır. Arabın hiç olmayan devlet kavramı ve devlet yönetme bilinci ve işleyen bir devletin kurum, kural ve teamül zaaflarındaki kusurdur.

İlk yapıya değin, devlet olamamanın örgütlenmesine ilişkin başlangıç dönemi içindeki kusurlar devleti öngörür yapılaşmanın kusurları değildir. Aksine bir aidiyet etrafında sosyal cemaat olmayı ön görür biçimlenme, formatlanma, ya da güncellenmelerdir. Bu iş giderek bir güncel ahlaki sorumlulukları belletir olmaktan çıkacak, bir yapının organize ve dönüşmesi sorumluluğuna, dönüşeecektir. Bu durumu iki temelden açıklayarak durumu görebilir olmak olasıdır.

Sevgili peygamberin, 20 yılı aşkın bir oluşum ve mücadele süresinin yaklaşık 13 yılı, ideolojinin kurulup yayılması ve taraftar kazanılması uğruna ter dökülerk geçti. Halk içinde yaşam bulması ve fikri zeminin olgunlaştırılması ile geçen bir çetin mücadeleli yıllar dönemidir. Yani ortada ne devlet yapısı, ne devlet ülküsü ne bir merkezi otorite bilinci ve hedefi hiç yoktur. Bu tespit, yapılaşan devletin kurumsal yapısının daha sevgili Muhammed zamanında olamayışının ve ömrü mücadelesinin, buna yetmediğinin temel kanıtı olabilir.

Merkezi otoriterleşmeye giden bu ideolojik yolun içinde Hz Muhammed'in ömrünün ancak sekiz yılı, Medine'de ideolojiyi ete kemiğe büründüren yepyeni deneyim ve olguların ortaya çıkardığı; kendi kendine, sistemi iç dengelerinin gel git mücadelesinin yapılıp bir ahlak ve erdemler sistemi olan yeni aidiyet yapılaşmasını oturtup durultmakla ömrü geçti. Asıl devletleşmeye gidişte yolun zorunlu bir sonucuydu.

Hz Muhammedin, Medine'ye göç etmesi zaten savunma tedbirleri almasını öngörüyordu. Bu hal az çok savunma organizesini yani, ordu teşkilini öngörüyordu. Tabii ki bu ordu Mekke güçlerine denk olacak bir savunma şekli idi. Artık medineye göçten ve bu savunma örgütlenmesini kurduktan sonra; 'Ben de sizin gibi bir insanım, ancak bana vahiy olunuyor' derken öğütçüyüm ve sakındırıcıyım, uyarıcıyım, belletenim diye tanıttığı kendi ödev işlevini artık şimdiden sonra yayan yayılan bunları gece gündüz gözcülerle denetleyen ödev işleve dönüşecekti

Sürecek

14 Eylül 2010 6-7 dakika 1084 denemesi var.
Yorumlar