Var mısınız / İnsanlık adına

Güneş okşuyor kirli sakallarımı. Denizin kendine has kokusunu çekiyorum ciğerlerime. Montumun ütüsüzleşen yakasını kaldırıyorum boynuma. Bir de uzanabilsem kayalıkların üzerine, sele serpe...

Karşı kıyıdan gelen bazı kokular da karışıyor deniz ve yosun kokusuna. İçlerinden tanıdıklarım var, tanımadıklarım var ama taze ekmek kokusunu her yerden alırım ben. Yunan köylerinden geliyor bu kokular. Köyümüz aklıma geliyor, hangi evde, ne zaman ekmek yapılacağı belli olmaz ama o sokaktan geçmek yeterli, mutlaka davet edilirsin. Sıcacık, içi peynirli, ince doğranmış kuru soğanlı bir sıkma verirler, yersin.

Zamanı geri alıp orada olmak vardı...

Köyün tozunu solurduk, ciğerlerimiz açılırdı! Şimdi şehrin tüm pisliği doluyor ciğerlerimize, nefes alamıyoruz. Gevşemiş bütün cıvatalarımız, yuları gevşek beygirler gibi, koşuşturuyoruz sağa sola. Ne amacımız belli, ne varmak istediğimiz nokta! Sahipsiz düşünceler gibiyiz her birimiz, hiçbir işe yaramayan!

Dostlukları hatırlıyorum geçmişten bu güne gelen, sıcacık demli çayları...
Ege'nin hafif rüzgârı eşliğinde, 'bir gün olsun unutunca, dışımda kalıyorsun, oysa seni düşününce, içime sığmıyorsun zaman, zaman' diye, mırıldanılan eski şarkılar. Var da var, heybem dolu anlayacağınız.

Arkadaşlıklar bile başkalaştı. Eskiden, en azından telefondan aranırdı dostlar, şimdi, ben filanca yerden yazdım görmedin mi'ye dönüşmüş durumda! Görmedim deyip, avazım çıktığı kadar bağırmak istiyorum, ne istediniz insanlıktan, dostluklardan, diye!

İsyankârlığımı da cebime katıp, çekip gidesim geliyor! Usanmışlıklar içinde ne kadar mutlu olunur? Acaba sorun bende mi, yoksa gelinen noktada mı? Sahi siz, siz de şikâyetçi misiniz? Yapay yaşamın kıyılarında dolanmaktan usanmadınız mı?

Gelin bir değişiklik yapalım hayatımızda, ne dersiniz? Öncelikle şehrin en sıkıcı yanı olan, somurtkan maskelerimizi çıkaralım yüzümüzden. Sonra, gülümseyelim belediye otobüsüne binerken karşılaştığımız insanlarla. Şoföre, iyi yolculuklar, iyi mesailer diyelim. Simitçiye, bugün nasılsın diyelim. Çaycımıza iyi gördüm seni, yine formundasın diyelim. Diyelim işte bir şeyler, dostluk adına, samimiyet adına. Paylaşalım elimizde ki simidi, yan koltukta oturan hiç tanımadığımız insanla! Korkularımızı asalım mı bu gün, kıralım mı kalemini, korkularımızın?

Ne dersiniz, var mısınız?

24 Kasım 2017 2-3 dakika 95 denemesi var.
Beğenenler (1)
Yorumlar (2)
  • 5 yıl önce

    Ne güzel özetlenmiş son yirmi yirmi beş yıldır yaşananlar... Makineler hayatımıza son hızla girince bizler unuttuk bir çok şeyi... İnsanlığımızı yitirdik... Canlı canlı televizyonlarda Irak'da insanların ölmesini izledik de kılımız bile kıpırdamadı sofrada baklava börekler yerken. Sahi, biz niye böyle olduk? Eskiden vefa sadece bir semt adı değildi... Yitirdik vefa duygumuzu, yitirdik o çocuk yüzlü masumluğumuzu... Komşuluk diye bir şey kalmadı kırk elli katlı apartmanlarda... Anadolu'da yine küçük köylerde kasabalarda daha bir canlılık var büyük şehirlere nazaran, oralar biraz daha şanslı bu konuda... Teknolojinin bu kadar esiri olmayalım. Bazı günler evimizde televizyonları, bilgisayarları kapatıp da sohbet edelim çocuklarımızla eşimiz ile... O kadar güzel olur ki... Dertleşmek diye bir kavram var. Psikologlarda öyle diyor. ''İnsanlar gelip bize dertlerini anlatıyor bir de para veriyorlar üstüne üstlük. Oysa ki birbirleri ile dertleşseler de aynı kapıya çıkacak yaşananlar.'' Bazı günler komşunuza bir sabah kahvesine gidebilyorsanız ne mutlu size... Güzel bir yazı olmuş güne yakışan kutluyorum içtenlikle Ozan Muhammet Candan dostumu...👍

  • Çok teşekkür ederim ağabey 😏