Varlığımın Kıymeti...

Merhaba,

'Uzun uzun yaz' demiştin bana. Şimdilerde alışkanlığım Word de yazmak oldu. Sanırım böyle daha kolay döküyorum, içimi. Bir öykü, deneme ya da anı yazar gibi. Değişiyorum galiba? Kendimi enikonu edebiyatçı sanmaya mı başladım, nedir? Ya da düşük çenemle sığamıyorum e-mailin çerçeveyle sınırlanmış sayfasına.

Aklımdan türlü düşünceler geçiyor. Hangisini seninle paylaşayım? 'Hepsini' deme. Öyle çoklar ve öylesine dağınıklar ki... Ben bile sayamıyorum, toparlayamıyorum. Hayatla ilgili bir sorunum yok, şükür. Verebileceğinin en güzellerini veriyor, bana. Yaşatacağı mutlulukların en değerlilerini yaşatıyor. Gerçi bu konuda biraz kendince davranıyor ama olsun.

Hal böyle olunca, akıl boş kalıyor. E bir şeyler üretmek, düşündürmek lazım. Yoksa pas tutacak. Işıltısını kaybedecek, yılların eşliğinde. Ben de kendimi düşünüyorum. Dünde ki ben. Bugünde ki ben.

Değiştim. Gerçekten. Gerçi değişim benim sayemde olmadı. Hayatıma giren-çıkanlar sağ olsunlar. Çok emekleri var, değişimim konusunda.

Bana göre, sertleştim. Onlara göre, akıllandım.
Bana göre, kaybettim. Onlara göre, kazandım.
Bana göre, duygusuzlaştım. Onlara göre, olgunlaştım.

Gülümsüyorsun. Görür gibiyim. Yok, sana bir gönderme değil söylediklerim. Eskiden olsa; haklı olurdun. Ama şimdi, yanılıyorsun. Keşke haklı olsaydın, yine...

Bu halimi sevmedim. Sevmiyorum. Bu kadar düz. Bu kadar, umursamaz. Bu kadar, vurdumduymaz. Bu kadar, hissetmez. Bu kadar, sığ yaşamak bana göre değil / miş... İçim, isyanlarda. Ama çare yok. Böyle istiyorlarsa, öyle olsun.

Geçtiğimiz gün bir söz okudum: Varlığımın kıymetini bilmeyeni yokluğumla terbiye ederim.

Durdum. Düşündüm. Güldüm. Sustum...

Varlığımın bir kıymet olması. Birinde kıymetli olmak. Bunu hissetmek, hissettirilmek. Belki olmuştur, olmuşumdur. Ama önemli olan benim; ' Olmamışım, olmadım ' demem değil mi? Anlatmaya çalışanlar, kendi dillerini kullandılarsa ve ben anlayamadıysam; suç kimde? Şimdi bak, bu neye benziyor biliyor musun? Diyelim ki ben, bir Fransız'a âşık oldum. Adam, kendini paralıyor. Sayfalar dolusu aşk sözleri söylüyor. Ben de ses yok. Neden? Fransızca bilmiyorum ki...O zaman ne yapacak? Nasıl anlatacak? Davranışlarıyla. Ben anladığımı nasıl anlatacağım? Davranışlarımla. Demek ki neymiş? Sözü destekleyen eylem yoksa âşık ne yapsın?

Yokluğumla terbiye etmek: Kimi terbiye ediyorsun? Kendi doğruluğuna inanmış bir insanı nasıl terbiye edersin? Zaten çekmiş gitmiş. ' Uğraşamam ' demiş. Ne kalmış ki, neyini terbiye edeceksin? Körkütük inanmış kendi doğruluğuna. Sen, zaten yoksun aldığı kararda. ' Yokluğu benim için ne demek?' diye bir muhasebe yapmamış ki... Ya da yapmış, sonuç ' Hiç ' çıkmış. Sal ipini, rahvan gitsin...( bu söz yanlış anlaşılmaz, umarım )

Yani diyeceğim o ki; insanlar sen de bir yığın kusur buluyorlar. Eleştiri yağmuruna tutuyorlar. Seni sen yapan, her neyin varsa; 'Yanlış' diyorlar. Kesiyorlar, yontuyorlar, buduyorlar. Sonra da çekip, gidiyorlar.

Geride bir ''Sen' kalıyor ki; soğanı katık etsen yenmez. Tatsız, tuzsuz, yaşıyor mu, ölü mü? Belli değil. Ucube gibi bir insan. Bir kadın. Kendin bile tanıyamıyorsun, taşıyamıyorsun, sevemiyorsun. Öyle bir yaratık.

Sizlere göre, akıllanmış. Bana göre, sertleşmiş..
Sizlere göre, kazanmış. Bana göre, kaybetmiş..
Sizlere göre, olgunlaşmış. Bana göre, duygusuzlaşmış...

Gerçekten kavanoz muş bu dünyanın dibi...

Not: Bu mektubu sevdim.' Bana özeldi hani? ' demezsen, yayına koymak isterim.

Sevgilerimle.

Eser Akpınar
İzmir
19.04.2010

31 Temmuz 2010 3-4 dakika 42 denemesi var.
Yorumlar