Vatansızlar

Aylar önce misafiri olduğum bir evin hanımıyla uzun uzun sohbet etme imkanı bulmuştum. Moskova'da yaşayan bir Türk ile evli, Ahıska Türklerinden genç bir hanım. Ahıska Türklerini tarih derslerinden ve medyada çıkan yazılardan biraz tanısam da haklarında fazla bir bilgiye sahip değildim. Ben sormadan o anlatı kendi tarihlerini. Ahıska Türkleri, bu günkü Gürcistan'ın güneyinde bulunan Ahıska adındaki ana vatanlarında yaşarlarken, 1944 yılında Stalin tarafından iki saat içinde tren vagonlarına doldurularak, gidecekleri yere kadar aşağı dahi inmemek koşulu ile kapalı hayvan vagonlarında Orta Asya'ya sürülmüşler, Kazakistan, Kırgızistan ve Özbekistan'a gönderilmişler. Bu yolculuk sırasında çoğu çocuk olmak üzere binlercesi soğuktan, açlıktan, susuzluktan ve hastalıktan hayatını kaybetmiş. Günümüzde, başta Türkiye olmak üzere dünyanın bir çok ülkesine sığınmak suretiyle dağınık halde yaşamaya devam etmekteler. Buna rağmen bulundukları değişik kültürler arasında Türklüklerinden hiçbir şey kaybetmemişler. Evin hanımı da bunu doğrular gibiydi. Harika bir Türkçesi vardı. Konuk severliğinden tutun, yemeklerinden giyim kuşamına kadar her şeyiyle bizim insanımıza benziyordu. Sürgün sırasında babaannesi beş çocuğuyla beraber Kazakistan'a gönderilen vagon gurubundaymış. O sırada erkeklerin çoğu Rus Ordusu için savaşmaktaymış. 'Babaannem çok öngörülü bir kadınmış' diyor. Meğer, sürgünden bir gün önce hissetmiş böyle bir şeyin olabileceğini. O gece sabaha kadar evlerinde ne kadar un varsa ekmek yapıp çuvallara doldurmuş. Rus askerleri tarafından apar topar vagonlara yüklenirlerken yanına almayı da başarmış ekmekleri. Diğer yolculara faydası olduğu gibi, kendisi ve çocukları sağ salim Kazakistan'a kadar ulaşabilmişler.

O da üçüncü kuşak olarak Kazakistan'da doğup büyümüş. Üniversiteyi burslu olarak Türkiye'de okumuş. Moskova'ya yerleşmiş. Eşi de aslen Kars'lı ancak hiç Kars'ta yaşamamış. İzmir'de doğup büyümüş. Üniversite okumak için Moskova'ya gelmiş. Okul bitince iş bulup Moskova'ya yerleşmiş. Moskova'da birbirini tanıyıp evlenmişler. Nereden nereye... 'Aileleriniz birbirini anlayabiliyor mu?' diye sorduğum zaman verdiği cevap çok çarpıcıydı. 'Onlar aynı yerel ağızla konuşuyorlar' dedi. Önce çok şaşırdım. Sonra, haritayı gözümün önüne getirince çözdüm durumu. Aslında ikisi de aynı bölgenin insanları, biri günümüzdeki Türkiye-Gürcistan sınırının kuzey bölgesinden, diğeri de güneyinden. Yani, zamanında Osmanlı'nın hükmettiği topraklar. Kaderin tecellisine bak diyesi geliyor insanın. Bu iki gencin dönüp dolaşıp birbirine alın yazısı olmaları ne garip.

Bu iki gencin hikayesinden yola çıkarak üç kuşak geri gittiğimiz zaman- aynı coğrafyada yaşayıp, aynı kültürü paylaşan iki ayrı aileye ulaşıyoruz. Neden sonra savaşlar oluyor, anlaşmalar yapılıyor, biri sınırın Osmanlı'ya ait tarafında kalıyor, diğeri de Rusya tarafında. Savaşlar devam ediyor, her iki taraf da üzerinde yaşadığı vatanını düşmana karşı koruma mücadelesi veriyor. Her iki taraf da dünya savaşlarının içinde yer alıyor. Ta ki sürgün olayına kadar her iki taraf eşit mücadele ediyor. Ne yazık ki o talihsiz sürgün olayıyla vatansızlaştırılıyor sınır ötesindekiler. Vatanlarından, mallarından ve canlarından oluyorlar. Binlercesi yollarda şehit oluyor, tren durdukça bir çöp yığını gibi çukurlara gömülüyorlar. Trenler yola devam ediyor. Hayatta kalmayı başaranlar, gönderildikleri yerlerde yıllarca baskı altında yaşıyorlar. O gün bu gündür dünyanın dört bir yanına dağılmış bir şekilde, millet ruhunu sadece yüreklerinde taşıyarak muhafaza etmeye çalışırken vatan hasretini asla gideremiyorlar. Millet olarak yarınlarına ait ortak hayal bile kuramıyorlar. Şunu çok iyi biliyorum ki; vardıkları hiçbir toprak onları vatanları gibi bağrına basmadı. Öksüz kalmış bir çocuktan ne farkı var Ahıska Türklerinin.

Sınırın güneyinde kalanlar şanslıydı diğerlerine göre. Çünkü savunacak bir vatanları vardı. Düşmanlarının 'Hasta Adam' diye söz ettiği bir devletin fertleri olarak kenetlenip, 'Milli Mücadele' olarak tarihe geçen o olağan üstü direnişi gösterebilmelerinin tek nedeni de budur.

30 Nisan 2012 3-4 dakika 5 denemesi var.
Yorumlar