Vedanın Gölgesinde Kalan Işık
Bir dost kaybettim.
Hani öyle kavga gürültüyle değil...
Sessizce, içime çöken bir suskunlukla.
Bir zamanlar aynı cümlelerde soluklandığım, aynı suskunluklarda dinlendiğim birini…
Yolumuzun ayrıldığını söyleyen bir tabela yoktu,
Ama yüreğimin içinde sessizce kapanan bir kapı vardı.
O kapıyı ben kapatmadım, ama ardında kalmak da istemedim.
Çünkü bir noktadan sonra sadakat, kişiye değil, vicdana duyulur.
Ve ben kendi vicdanımın içinde bir yerlerde biliyordum:
Haklı olmayı değil, haklı kalmayı seçmeliydim.
Kırıldım.
Ama paramparça olmadım.
Çünkü bazı kırılmalar, bir yıkım değil, bir arınmadır.
Ve bazı vedalar, sadece bir ayrılık değil, kendine dönüş yolculuğudur.
Şimdi zaman zaman yokluğunu düşünüyorum.
Birlikte gülüştüğümüz anlar geliyor aklıma.
Ama sonra, hatırlıyorum:
Gülüşmek her zaman aynı yöne bakmak demek değilmiş.
Artık kalbimde ona dair ne bir öfke, ne bir sitem var.
Sadece bir sessizlik.
İçinde biraz hüzün, biraz şefkat taşıyan bir sessizlik.
Ama bu yazının sonu karanlık değil.
Çünkü her kayıpta biraz ışık kalır.
İnsan, en çok kırıldığı yerden tanır kendini.
Ve ben, bu kırılganlığın içinden güç değil, anlayış devşiriyorum.
Belki bir gün karşılaşırız yeniden.
Belki konuşmadan anlaşırız,
Ya da sadece göz göze geliriz ve her şeyi sessizce affederiz.
Ama şimdi, bu satırları ona değil…
Kendime yazıyorum.
Çünkü her vedada bir başka "ben" doğar.
Ve ben o doğan "ben"e,
İyi bakmak istiyorum.