Ya Sonra!

Altmış iki yılımı doldurup altmış üç yaşına girdiğimden bu yana iki ay geçti.
ŞİİRKOLİK ile buluşmam bir ay sonra sekizinci yılını tamamlayıp dokuzuncu yılına girecek. Yazmaya çabaladığım, şiir ve öykü yazma adına emekleye emekleye çok şey öğrendiğim bir okul burası benim için.

Emeklemek deyince aklıma geldi, emekli olalı da on iki yıl olmuş.

Zaman gerçekten su gibi akıp gidiyor, yetişebilene aşk olsun.
Yılların her geçen gün deneyimimizi artırdığı gerçeğinden yola çıkarsak bu bize olumlu bir katkı sağlar mı bilinmez !

Eski arkadaşlarla yeniden karşılaşıp geçmiş günleri konuştuğunuzda bunu daha iyi anlamak olası. Yıllar size ne katmış ya da sizden ne götürmüş bir çırpıda anlıyorsunuz.

Anılar, güzel anılar, güzel olmayan anılar...
Anılanlar ve de anılmayanlar...
Hiç unutamadıklarınız ya da hiç anımsamadıklarınız...

Duyduklarınıza şaşırarak ağzınızın açık kalması, gözlerinizin yerinden çıkacak gibi olması...
İnanmakta güçlük çektiğiniz bölümler...

Ooooof of, gel de çık içinden !

Ya sonra !

Böylesine çok konu varken yazacak, bir yanım öylesine yazmaktan yana ki anlatamam ! Öteki yanım ise
' Neden yazıyorsun ki, okuyan mı var ; keyfine bak, gez, toz ! ' diyor.
Aralarında kocaman bir tartışma başlıyor sonra, olumlu olan kazanıyor hep.

Yalnızca bir kişiye tek bir şey öğretmek bile öylesine önem kazandı ki şu ara, anlatılmaz. Göle maya çalmak ve yoğurt tutmasını beklemek gibi bir şey de olsa çok çok önemli. Deniz yıldızları örneği gibi sizin anlayacağınız.

Öyle günlere geldik ki, bu ara gördüğüm küçük çocuklara Türkiye Cumhuriyeti ' ni kimin kurduğunu soruyorum, bilip de ATATÜRK diyene harçlık veriyorum hemencecik, sizlere de öneririm.

Her geçen gün daha da geriye gittiğimizi göre göre hiçbir şey yapmaksızın beklemektense, her fırsatı değerlendirmek adına, çok küçük bir aralıktan da gelse ışık, aydınlığı büyütmek için tüm gücümüzü kullanarak çalışmak, çabalamak.
Üstüne üstüne yürümek bir başka deyişle, elimizden geldiğince.

Neden derseniz, herkes her şeyi biliyor gibi dolaşıyor ortalıkta, öğretmek istediğinizde bile sırtını dönüp ' çok bilmiş ! ' dercesine bakıyorlar, herkes uzman hem de her konuda, büyüğü de küçüğü de.
" A bak bunu bilmiyorum ya da bilmiyordum " diyen yok !

İnanınız çoğu zaman utanıyorum yazarken...

Birini yanlışı konusunda uyarmak bile suç sayılır oldu günümüzde ! Tüm içtenliğinize ve inceliğinize karşın bir anda hırlayanlar var üstünüze doğru, özür dilerim ama gerçek bu. Nereden geldik buralara, anlaşılır gibi değil !
Soru sormaya bile çekinir olduk inanınız, hele de gençlere.

' Bildiğim tek şey hiçbir şey bilmediğimdir. ' diyen Sokrates ‘ i bilen var mıdır acaba ? Bu sözü duymuş olan kaç kişidir, duyup da anlamayanlar da sayının içinde mi sayılacak örneğin !

Önceki yazılarımdan birinde değinmiştim azıcık, yine de yazmadan edemeyeceğim.
Aklına gelen sözcükleri art arda gelişigüzel sıralamak şiir, öykü ya da deneme yazmak mıdır sizce ? Yazarlık bu mudur ?
Eline fırça alıp rastgele sallamakla resim yapılmış mı olur ?
Bilgisayar başına oturup aklına gelenleri yazınca yazar mı olunuyor ? Ya da iki kitap okuyup ' ben de yazarım ' diyerek çalakalem yazıp bastırmak ve sonra da ' ben şu sayıda kitabı olan biriyim, isterseniz size de imzalar veririm, ederi fazla değil ' demek bu denli çok mu kolay ?

" Pazarlayabiliyorsam, tanıtımımı iyi yapıyorsam sana ne ! Yazarım da satarım da !! " diyorsunuz değil mi, çok ama çok haklısınız ! Özür dilerim.

Ben tam da bundan söz ediyorum ya...

Bir yerde yeni tanıştığınız birilerine ' ben de karalıyorum bir şeyler ' diyorsunuz, ' kaç kitabınız var ' diye soruyor hemen ! Çok ucuzlamış sizin anlayacağınız !

Ortalıkta bol bol Oscar WİLDE var, Muzaffer İZGÜ var, Aziz NESİN var, Van GOGH var, Bertolt BRECHT var, Nazım HİKMET var, Attila İLHAN var, Frank Sinatra var, Behiye AKSOY var, Avni ANIL var ! Var oğlu var !

Ellerinizi çenenize dayayıp uzun uzun düşünmeniz gerekiyor öncelikle. " Herkes çok akıllı da ben mi çok geriyim " diye, sonra da derin bir nefes alıp rahatlatmak içinizi.

Ya sonra !

Kanat takıp uçmak ne güzel bir şeydir kuşlar gibi.

Yavru olan kuşlar yuvadan çıkarken öncelikle kısa aralıklarla uçma denemeleri yaparlar, uzun uçuşlara geçmeden önce ! Bu doğruyu doğru zamanda denemeyerek güç olanına geçenlerin içinden çoğunluğu bunu canıyla öder.
Yaşam böyle bir şey, küçük bir yanlışın bedelini canınızı vererek ya da canınız yanarak ödersiniz. Canlılar için doğanın acımasız kuralıdır bu.

Ya sonra !

İstenilen ölçüde eğitim alınsa bile eleştiriye açık olmayan biri kendisini nasıl geliştirebilir ki ! Eğitim bir ömür boyu çünkü, yani ilkokulla başlayıp yüksek okulla bitmiyor.
Adı ' güncellenmek ' olan bir kavram var.

Karşısındaki kişilerin konuyla ile ilgili bilgileri yok varsayılıp burnunun dikine gitmek ne kazandırır kişiye ? Üzerinde çokça düşünülmeli.

Bir iki alkış, değer verildiğini gösteren bir iki söz kişileri nasıl da çabuk değiştirir oldu günümüzde !

Paranın değiştirdiklerini ise sanırım yazmama gerek yok hiç.

O nedenledir ki sıklıkla söylerim :

" ne olursan ol yeter ki paranın değiştirebileceklerinden olma !"

diye.

Pembe bulutların üzerinde hiç yer kalmadığını biliyoruz ama kendini ' en büyük ' sayanların gömütlükteki sayılarını da az çok düşünebiliyoruz biz ?

Ya siz, siz biliyor musunuz ?

Nedir alçak gönüllü olmanın karşılığı, ne içerir anlamı, çarşıda satılır mı acaba ? Gören, bilen, duyan var mı ?
Alçak gönüllülük salaklıkla eş anlamlı da ben mi bilmiyorum !
Büyüklendikçe, yani ' ben çok biliyorum, benden büyük yok ' diyerek kendinizi kandırdıkça, çevrenizde yalakalardan başka bir şey kalmaz, bunu da biliyorsunuz değil mi ?

Yalakalık da bu kavramdan türemiş bir sözcük sanırım.

TDK sözlüğünde yalakalık sözcüğünün anlamı için şunlar yazıyor :

' Kendisine çıkar sağlayacak olanlara aşırı bir saygı ve hayranlık göstererek yaranmak isteyen kimse, yağcı, yağdanlık, yalpak, yaltakçı, kemik yalayıcı, çanak yalayıcı '

Bilginize..

Vahşi kapitalizmin de katkısı unutulmamalı bence; öyle bir düzen ki, dişlilerin arasına kendini kaptırmamak, kişiliği ezdirmeden ayakta dik durabilmek çok güç !

Yanlışlardan uzak durup doğrudan yana olmak, doğru davranışlar sergilemek, olgunluğu ve alçakgönüllülüğü becerebilmek..

Ya sonra !

Er ya da geç öğreneceğiz, öğrenmeliyiz de.

Umutsuzluk yok, olmadı hiç, olmamalı.

Yeni gün nelere gebe bilen var mı ? Bu günleri de geçeceğiz, bu da bir dönemeç sayılır. Dayanabiliriz, dayanacağız, dayanmalıyız.

Yeter ki kırmayalım birbirimizi, yeter ki yitirmeyelim umudumuzu.

Kalınız sağlıcakla, mutlulukla ve sevgiyle..

20 Eylül 2017 6-7 dakika 15 denemesi var.
Yorumlar (4)
  • 6 yıl önce

    Bazen ne söylenildiği kadar nasıl söylenildiği de önemli oluyor eleştiri konusunda. Yazınızı okurken bir kaç anım geldi aklıma, doz iyi ayarlanmazsa eleştiri hevesi de kaçırabiliyor. Küçüklükten itibaren hep daha iyisi daha fazlası istenen yarış atına dönen gençlerimiz, memnuniyetsiz bir çevrede eleştiri karşısında daha sert olabiliyor ve ben bilirimler çoğalıyor.. Maalesef ki

    Güzel ve anlamlı bir konuydu, Kaleminize sağlık

  • 6 yıl önce

    Öyle günlere geldik ki, bu ara gördüğüm küçük çocuklara Türkiye Cumhuriyeti ' ni kimin kurduğunu soruyorum, bilip de ATATÜRK diyene harçlık veriyorum hemencecik, sizlere de öneririm. . . . Ya sonra !

    Kanat takıp uçmak ne güzel bir şeydir kuşlar gibi. . . .

    Öneriniz çok güzel, bir umut ışığı ki geçecek geçmesi beklenen zaman, ama ümidim derin izler bırakmaması... (Dün bir çocuğa sordum ve harçlık verirken çocukla çocuk olmak müthiş bir duygu...🙂 )

    Duygularınıza, yüreğinize sağlık, kutluyorum, var olunuz 👍 Saygılarımla

  • 6 yıl önce

    Bir kişiyi kendi yanımıza çekersek o da bir kardır Sevgili Ayhan.

    Tıpkı Denizyıldızının hikayesindeki gibi...

    👑

  • Sevgili Nigar BARAN, çok teşekkür ederim.

    Gençleri eleştirdiğim bölümde bile öncelikle özür diledim onları çok sevdiğim için, bu nedenledir ki çok güzel geri dönüşler aldım bu yazıyla ilgili.

    Bizim kuşak " küçükleri severek büyükleri sayarak " büyüdüğü için belki de ona duyulan bir özlemdi bu yazdıklarım.🙂🙂🙂

    Sevgili Aslı YENİAY, bir teşekkür de size.

    Ben önceleri her gördüğüm çocuğa dört işlem sorardım, beni öyle anımsar çocuklar.

    Şimdi ise dört işlem ikinci sıraya düştü ne yazık ki !🙂🙂🙂

    Ve sevgili Işın ERGÜNEY, son nefesimize dek sürecek bu kavgamız, değil mi arkadaşım !

    Yolumuzdan dönmek yok, umutsuzluğa kapılmak yok !

    Biz ışık tutalım yola da kesinlikle gelenler olacaktır...🙂🙂🙂