Yabancılaşan Aileler

Son yıllarda artan eğitim ve gelişen iş olanakları teknolojik imkanlarla çeşitlenen meslek alanlarına paralel, Anadolu kırsalından büyük kentlerin zengin imkanlarına doğru adeta bir akım başlattı. Buna paralel bir çok sorun da köyden kente göç ederek yerleşti hayatımıza. Toplumun atomu konumundaki aile artık temelinden sarsılacak gelişmelere gebe olacak gibi.

Uzun ve yoğun çalışma temposundan yorulan ebeveynlerin giderek seyreltiği farklı ailelerle olan ilişkileri, model alarak öğrenen çocukların uygun ve kontrollü rollerden öğrenmelerini de sekteye uğratıyor. Günümüz çocukları televizyon ve sanal alemin dayatmasında suni(hayali) rol kimlikleri oluşturup. Tüketim kültürün yaygın reklam bombardımanına maruz bırakılıyor. Evde pişeni yemeği sevmez, doğalı bilmez hale gelip adeta yer yer vahşi kar guruplarının hedef kitlesi olmakta medyanın reklam açlığı mukabilinde orada bulunan uzman görüşleri ile desteklenerek bilinçsizce yetişen aileleri ve çocukları kendi yanlarına çekmekteler.

Anne babalar çocuklarıyla geçiremedikleri kayıp zamanları adeta gözde oyuncak ve maddiyatla rüşvetlendirerek başarılı oldukları düşüncesine kapılıyor. Tabi sorunlarına geçici çözümler üretmeleri, geçmişinde her ihtiyacını ailelerin geniş imkanları sayesinde zorluk yaşamadan erişen, böylece gün geçtikçe gelecek hayatlarında tasarruf mantığından uzaklaşmış yaşanabilecek olumsuzlukları göz ardı ederek fon oluşturma seçeneğini düşünmeksizin bir yaşam kültürü oluşturma içine itilmektedirler.

Kontrolsüz harcamalar beraberinde kolay borçlanma imkanı sağlayan bankaların faiz beklentileri eşliğinde günümüz kredi kartı mağdurlarını o da kendi ekonomilerinin iyi yönetilememesi sonucunda, parçalanmış ailelerin sorunlu ve suça hazır bireyleri oluşturmakta. Yabancılaşan aileler içe kapalı yaşam formları türevlerken onların kendi sorunları ile tek başına yüzleşmelerine nedenlenmiş ve uygun çözüm üretmemeleri yaşadıkları çevre içerinde soruna neden olmuştur. Ki gazeteleri üçüncü sayfaları tamamen bu yıkımların işlendiği nice örneklerle bezeli durumda.

Oysa bir zamanlar evlerini bile diğer akraba ve komşu ailelerle beraber yapan kederi, mutluğu beraber paylaşan, sıkıntıları birlikte aşan aileler şimdi hiç olmadığı kadar yalnız. Bir zamanlar bize filmlerde, kitaplarda, reklamlarda medeniyet budur diye anlatılan çekirdek ailenin aslında kapitalizmin gizli bilinciyle aileyi yalnızlaştırıp kolay yutulur lokmalara dönüştürme niyetinde başka bir şey olmadığını bugün acı tecrübelerle öğrenmekteyiz.

Sorunun çözümünün aslında nedenli basit olduğu ortada. Önce çevremizle yakın ilişkiler kurmanın yollarını bulup yaşamlarımıza samimiyetin birleştiren eksenini bir an önce inşa etmeliyiz. Kültürümüzün ve inancımızın dinamikleri bu yapıyı oluşturmaya çok uygun imkanları sağlamaktadır. Bayramlarda en azından bunu yapabiliriz fakat günümüzde bayramların kavuşturan-birleştiren, yakın ilişkiler kurmamıza olanak sağlayan ana fikir öğeleri tehdit altında ve artık çoğu insan o günleri yakınları ile geçirmektense güney sahilleri ya da diğer tatil seçenekleri yüzünden bu imkanını elinin tersi ile geri çevirmekte.

Fizik yasalarının etki-tepki prensibi pekala insan ilişkilerine de uygulanabilir. Olumlu ilişkilerin olumlu kazanımları olacağı gibi süreksizleşen ilişkilerin de beraberinde duyarsızlığı getireceğini akılcı bilincin tabelasına yazmak gerek. Bireyi başarılı kılacak ölçüt onun kurduğu ilişkilerin gücü ve sağlamlığı oranında başarıyı da beraber getirecektir. Sonucu bir atasözü ile bağlayacak olursak, gözden ırak olan gönülden de ırak olur. Birlikteliğin gücünü yeniden hatırlamanın zamanının gelip geçmek olduğunu artık görmeliyiz fikrimce.

09ekim11

12 Ekim 2011 3-4 dakika 14 denemesi var.
Beğenenler (3)
Yorumlar (4)
  • 12 yıl önce

    1/Göz arkasına bırakılan bir konu. Güncelliğini koruyan ama kimsenin umursamadığı bir gerçek var ortada. Kapitalizmin işleyiş tarzında daha doğrusu temelinde yatan çekicilik var. Çekicilik diplomalı diplomasız yığınları bir mıknatıs gibi çekmekte. İktidarlar köyden kentte veya kırsaldan kentte göçün çözümünü oy çıkarları uğruna feda ediyorlar. Kapitalizmin amacı üreten kesimi yok edip hazırcılığa alıştırdıktan sonra yığınları kendine esir etmektir. Bunun örneğini vermişsiniz kredi kartları cep telefonları magazin tüketimi. Ne yazıkki buna göz yumanlarda vatan millet sakara laflarını ağızlarında çok dolaştıranlar. İktidarlar tarlasında üreten insanları korumak yerine yaşamlarını zorlaştırmak için ellerinden ne geliyorsa esirgemediler.Ekilecek tohumdan tutun banka borçlarına kadar sürüklediler üreticiyi. Kapitalizmin istediği sınır meselesini onayladılar. Şekere pancara buğdaya ve öbür bakliyatlara kota koydular. Bunun gerisini bizden alacaksınız dediler. Hükümetler imfnin esiri. Bindiler üreticinin sırtına. Mazota zam bankaya borç takdırdılar üreticiyi. Üretici yine kapitalizmin babalarına sattı topraklarını. Komisyoncular türedi. Aracılar çoğaldı.

  • 12 yıl önce

    2/ Üretici yalnızlaştırıldı ve devamında aileler de yalnızlaştırıldı. Bağlı olansa üretici çalışırken çevresindeki ailelere de iş olanağı sağlıyordu. Bunların hiç biri kalmadı. Göç kaçınılmaz oldu. Şehirler karman çorman çorba vaziyetini aldı. Göç edenlerin yaşam tarzlarıyla kenttekilerin yaşam tarzları zıdlaştı. Varoş kültürü çoğalınca reytinklerin pazarıda kendiliğinden oluştu. Kalitsizlik had safha da. Aileler birbirlerini anlamaktan çok uzaktalar artık. Bu şehirlerde akıl almaz görüntülere de neden oldu. Son derese lüks bir semtin apartmanının bahçesinde odunlar yakılıp sac üzerinde yufka yapılmasına kadar uzadı. Çiğ köfte kültürü başladı. Alışkanlıkları değişti tüm çocuklarımızın. Bu üreticiyi küçümsemek değildir aslında. Kölüyüyse asla. Burda suçlu olan iktidarlardır. Kapitalizmin uşaklığını yapanlardır. Kölüsünü üreticisini yok edenlerdir. Bunun en akın örneğini çiftçiyle birebir yaşananlarda görmüştük. Konu uzun. Sağlıklar dilerim...

  • 12 yıl önce

    Çok değil bundan otuz sene önce bile ağzımızın tadı vardı diye düşünüyorum Mehmet. Bindokuyüzaltmışsekiz yılında bu memlekete televizyon geldi, güzel birşey ama televizyon ile birlikte insanlar birbirinden uzaklaşmaya başladı. Şimdilerde ise aynı işlevi bilgisayarlar görüyor. Her ev de zaten üç dört tane televizyon var, herkes kendi proğramına seğirttiği zaman insanlar birbirinden süratle kopuyor. Sokak oyunu diye birşey kalmadı dikkat edersen çocuklarmızda, bayramların seyranların bile tadı kaçar oldu değil mi? Herkes aile büyüklerini, mezarlıkları ziyaret etmeyi bırakıp güneyde kuzeyde nerelere giderim onun hesaplarını yapıyor. Artık çocuklar otobüslerde kafalarını pencereden dışarı çeviriyorlar ihtiyar görünce, ama onlar bu stres ile sıkıntı ile dedeleri kadar da yaşayamayacaklar gibi sanki...

    Bizler küçük evlerde kalabalık ailelerdik, babaanne, annaneler vardı evlerimizde, tasarrufu bilirdik, eskiyen şeyler atılmazdı kesinlikle, israf en büyük günahlardandı gözümüzde; hala da öyledir. Komşuluk her zaman üst düzey olurdu mahallerde. Ne diyeyim şimdiki çocuklara zamana bırakmalı, eğitimide vererek...

    Güzel bir yazı okunulması gerek, ders alınması gereken kutlarım içtenlikle...

  • 12 yıl önce

    değerli katılımları ve değer katan yorumları için Necmi ve Ahmet ağabeyime sonsuz teşekkürlerimi sunarım.

    bundan böyle elimden geldiğinde her hafta en azından bir yazı ile şiirkolik'in deneme köşesine katkıda bulunmaya çalışacağım. beraberce pek çok konunun en azından bir ucundan tutarak kimi zaman ironiyi kimi zaman da gözümüze ilişen sorunları kelamımızın yettiğince anlatmaya çalışacağım.

    ki biz insanların içgüdü ile öğrenmedikleri daha çok modelleyerek bilgiye ulaştığı düşünülürse çok yazmak ve çok okumak elzem derece de önemli.

    belki kıvılcım bizlerden olur da birilerinin meş'alesi hepimizin ufkunu aydınlatacak düşünce atılımlarına vesile olur.

    sevgi ve saygılarımla.