Yağma

Küçük, zavallı karşı çıkışlarımız. Soytarının kralın karşısında yaptığı şaklabanlıklar gibi takla atmaktayız.Gözlerimiz yerleri süpürerek geçeriz en bilinen gerçeklerin önünden. Bizim için varsa yoksa bir lokma bir nefes dünya için değişiriz tüm gerçekleri; karşılığı çok ucuzdur her yerde bulunur nasılsa denir. Evet hepimiz birer yağmacıyız, bir yandan yağmanın mağduruyuz. Kim bir derece üstün bir derece aşağı hepimizin tırnakları arasında bir kaç parça yağma hatırası vardır. Kim istemez ki ganimet olan kolay olan şeylere konmayı. Büyük bir savaş değil mi hayat mücadelesi zaten. Neden ganimetsiz geçsin günlerimiz neden.

Bir felaket gelmeden yapılması gereken; felaketi meydana getiren olumsuzlukları ortadan kaldırmak değilmidir. Ama biz özgür toplumuz birimizin özgürlüğünün başladığı yerde diğerinin ki başlamıyor. Herbirimiz alabildiği yaptıklarımızda özgürüz. Geleceğimiz için yaptığımız planda sadece biz varız sadece bir ömürlük bir plan. Bunun içinde başkalarına yer yok. Bu yüzden alabildiğine özgürüz, özgür olabildiğimiz kadar özgür. Kimse sormaz neyi ne için yaptın. Tek gerçek o seni kurtarıyor mu sen onu söyle. Bu gün seni kurtarıyor mu yeter.Başkalarının gelecekleri üzerinde yükselmek gerek. Onlar çamura batarken sen bu deryanın içinde yükselmelisin, yükselmelisin ki en sona vardığında seni yere çarpaçak güç daha bir fevkinde olsun. Burnun öyle bir sürtülsün ki uyandığında o gökleri kalkık yanın dümdüz olsun.

İstanbul yağmacılarını gördük en küçüklerini. Halbuki onların idolleriydi bu selin en başında sebep olanlar. Kaç defa sele maruz kalan alanları imara açıp bu alanlardan para kazanan kıravatlı yolsuzlar açgözlü akbabalar onlardı. Bataklıkta leş bekleyen akbabalar kavuştunuz mu. Doydunuz mu hayır. Ya siz soytarılıklarıyla efendinin önünde şaklabanlık yapan habercilik yapanlar. Üçbeş tabak alanları işte yağmacılar diye çarmığa gerenler sizlere ne demeli.

İnsan kendi vücudundaki tüm organların uyum içinde çalıması gibi toplumlarda aynı uyum içinde çalışmalı. Her ferdin toplum için belli görevleri sorumlulukları vardır. Elbette ki en büyük görev idarecilerde bitiyor. Fakat idarecileri oraya getiren ziyniyet eğer talan ve yağmayı iş bilmek, rant kapmak, en iyi iş bilen kişi olarak kabul ederse vay bu istanbul'un haline vay

(Eylül 2009)

21 Eylül 2009 2-3 dakika 14 denemesi var.
Beğenenler (1)
Yorumlar (2)
  • 14 yıl önce

    mükemmel üslüpünüz harika . ve bir o kadar vahim olan konulara değinmişsiniz ve şunu bilmek istiyorum çare kimden geleçek.çok haksızlıklar oluyor olmayada devam ediyor .önüne kim geçeçek..İNANKİ BÜYÜYESİN.tebrikler.

  • 14 yıl önce

    Teşekkürler Habeş. Habeş ismi ilk başta bir anlam veremedim. Bilal'ı Habeş Habeşli Bilal. Habeşli yani. Gerçi çok zor değil ilik başta düşünedim. Bakmak görmek meselesi gibi. Göremiyoruz bazen baktığımız halde sözlerimizin yaptıklarımızın gerçekte ne manaya geldiğini. Aslında biz biliriz derindeki asıl gaye de anlatılan/anlattığımız muradığımızın ne olduğunu. Rüşvet yolsuzluğu sevmiyoruz deriz fakat kendimiz kaz gelen yerden tavuğu esirgemeyiz. Kendi küçük menfaatlerimiz için adaleti yıkarız. Sonra bize aynı başımıza geldiğinde neden adalet nerde dürüstlük nerde deriz. Bakmak ve Görmek Habeş Habeşli demek değil mi...