Yalan yalan

Pusulamızı kaybetmiştik. Kutup yıldızının parlak ve göz alıcı ışığında. Sirius yıldızı alınmıştı bakışlara, kutup yıldızından daha parlak olduğu halde; hep onun isminin anılması ve kendisinin yok sayılmasına. Ve ben hiçbir sosyalciyi anlamamıştım Marks'ı anladığım kadar. Emeğimizi ekmek arası yapıp, kuru soğanın kabuğunu bize reva gören zihniyete yıldırım gibi çakmıştı, kapital'in kalın ve soğuk ciltlerini. belki de Narı sevdiğim için narsist demişti bana çevremdeki entel insanlar. Artı değerimiz kapitalist ekonomi de bir nar misali çoğalıyordu, bire bin. Ama biz hep eksilere oynuyorduk, zeytinyağı eksik, delik tava da su... Atalarımız ata ata kazanmıştı ama atsan atılmıyordu alın terimiz. Seninle nerede yaşasam tanrıçam; yanık olmayan gönül, Neron'un yakmadığı ülke var mı? Don kişot olurum seni gördüğüm zaman. Seni en iyi ben yaşarım rüyalarımda zaman zaman. Nereye gideyim; ayağımda pranga, metris tadilatta, yaz geldi dura dura. Ford kıskanır belki, ayağımdaki son model kara ''lastik'' ayakkabıya.




Ey Sümerli ENLİL atam, darboğazda duruyor gemindeki solgun insan. Aynalı beşikte bebek. Dünyaya geldin, haberin, isteğin olmadan. Bu tamamen senin inisiyatifinde olmayan toplumsal bir seçimdi. Şu an hiçbir şey yok zihninde. İnanç, aşk, kavga. Ama hain hak yiyiciler senin üyeliğini cüzdanlarına geçirdiler bile. Konuşamazsın, düşünemezsin; tek çare ağlamak bebek. Senin şeçimin olmayan bir dil empoze edecekler sana, sen de mecburen bunu öğreneceksin. Bu lisanın yüzünden seni mahpusa, ipe götürüverirler. Ama sen bunların hiç birini umursamıyor, düşünmeye bile değmez diyorsun asi, nihilist bebek. Öyle yatmakla olmaz, uyurken bile Tanrı'yı zikret. En büyük günah tembellik, çalışmak; bedenen ve zihnen en büyük ibadet. Tanrı çalışanı sever. -Patronlar da tanrı'yı sever, tanrı işçileri çalışmaya sevk ettiği ve ustabaşlık yaptığı için-.Ve bebek, özgürce, insanca yaşam yeri dağlardır. Ki, ilkel atalarımız orada çok mutluydu ve sanat, toplum içindi. Eğitim sistemi yoktu belki ama en büyük anlam ve mana görsel anlamda duvar çizimleriydi. Gönül gözleri açıktı onların. Teknoloji denen medeniyet, medeniyetsizce bağlanmamıştı sırtlarına. At koşturuyorlardı, parsel parsel bölünmemiş ve uğruna nice kanlar akmış, sahiplenilmemiş özgür bozkırlarda. Köle canlı alet, alet cansız köle değildi. Kanun nizam yoktu ama insanlar aç gözlü değildi. Çatal, bıçak yoktu belki ama kan akıtmak için kılıç bilenmemişti.



- Ey eğitim; sorgusuz sualsiz geldim sana. Ne dilersen yap bana. Ben senin esirinim. Hayat bu, nasıl geldi isen öyle devam eder. Anlamsız olan her şey unutulup gider. Kaybolmaya mahkumdur hafızamızda yer etmeyen şeyler. Geceleri gündüz siler, gündüzleri gece. Dünya çılgınca döner kendi ekseninde. Denizler kabarır kendi halinde. Haki tespihi ile zikreder doğayı, yaşlı, dallı-budaklı bir çınar ağacı dede. Ve dalından düşen yaprak rüzgarın kölesi. Tabiatın türküsünü söyler, uzun soluklu bir kuzey rüzgarı. Çal bakalım ozan, yıpranmışlığın anatomisini, parça parça dökülsün gençliğimizin mazisi. Ben de bu dağların nesine geldim. Sömürüyü bastıran sesine geldim. Kirletilmemiş havasına, tertemiz suyuna ve insana kucağını açan bedelsiz damına geldim. Kapalı bir zihin içine hiçbir şey almaz ve aynı sebepten dolayı dışarı hiçbir şey vermez. Ve ey sistem; beyinleri hayallere ve nesnelere değil, O beyni taşıyan bedene yönelt. Ki, düşüncelerle duygular aynı pratiği uygulasın! -Devletin son amacı ne insanlara buyurmak, ne de onları korkutarak eylemlerini sınırlamaktır; tersine insanın kendisi olsun, komşusu olsun incitmeden, tam bir güvenlik içinde yaşayıp eylemde bulunabilmesi için herkesi korkudan kurtarmaktır. Yine söylüyorum, devletin amacı akıllı varlıkları yabani hayvana ya da makineye çevirmek değildir. Bedenlerinin ve zihinlerinin güvenlik içinde çalışmasını sağlamaktır. İnsanların özgür bir akılla yaşamasını ve eylem görmesini gerçekleştirmektir; güçlerini, nefret, öfke ve hileyle yitirmesinler ve birbirine haksız davranmasınlar diye. Böylece devletin amacı gerçek ''özgürlüktür'' - der Spinoza hoca.



Ne oksijensiz atmosfer boşluğunda ne de yüksek rakımlı şehir ortamında, damarım hiç bu kadar kabarmamıştı, Müslüm gürses'in mistik, cinnete elverişli arabesk müziğin de olduğu kadar. Görsellik olarak ne kadar negatif olaylar yaşansa da, aslında toplumsallık bağlamında, Müslüm gürses'in konseri sosyal bir kaç olaya aktivitelik eder. Başkasına zarar yerine kendine zarar verip bundan zarar gören mazoşist eylem. İkincisi ise; Kızılay'ın yıllarca didinip durduğu, kan bağışı için halkı bilgilendirdiği, reklam ve zahmetlerine sadist hareketleri içerisinde yardımcı bir öğe taşır. Kızılay'ın Müslüm gürses konserlerine sponsor olması ve buna evrensel bir mahiyet kazandırması. Hem türk-arabesk müziği, hem de Kızılay'ın şişeleri kazançlı çıkar. Fanatik dinleyicilerin kendilerini parçalayıp kanlarını boş yere akıtacağına, Kızılay'ın kan küplerine akıtmaları hiçte yabana atılır bir mantık değildir diye düşünüyorum. Zaten toprağa o kadar kan akıtıldı ki, toprak bundan ziyadesiyle faydalandı.

31 Temmuz 2009 4-5 dakika 6 denemesi var.
Yorumlar