Yalnız

Onu ne zaman seyretsem, güneş de yanıma gelip oturur, kıskandırırcasına onu seyrederdi sanki. Ona ne zaman baksam, beni ne zaman görse, gözlerim kaçardı gözlerinden, kaçaklığıma bir de gözlerimi eklerdim. Ben onu severdim, o da tabi ki en önce kendisini... Yıllar önce rastlaştığımızda aşkların en büyüğünü yaşamıştık. Sonra yanlışlarım merdivenden hızla çıktılar, basamakların kurbanı oldum, ayrıldık. Önce selamını yaşanmış o güzel günlerin hatırına borç bildi, daha sonra kendine yedirememiş olacak; başlık parası olarak bile almadı selamlarımı... Evet'lerim hazır olda durdular onu görünce, hayır nedir, nasıl denir, ona nasıl '?Hayır'' derim, hiç bilemedim.




Sevenin yaptığı en ufak yanlış göze batar diyeceğim, ama o beni gerçekten sevmiş miydi, işte bu yanlış durakta çaresizce ineceğim. Aşkların en güzelini ruhumun bir yudum tebessüm istediği anlarda yaşadık saydım, ruhlarımız ayrıldı birbirinden, buna ayrılmak denir mi?





''Su dökme, ayrılık yeşermesin'' der şair, hiçbir çiçek ayrılık dolu kaktüsümüzden daha çok acıtan olamaz, sulayalım, gitsin. Şimdi bir kez daha görüyorum onu, gözlerim buğulu. Benim dışımda herkesi görüyor. Sanki söz konusu ben isem; gözlerine bir perde inmiş, görmüyor. Ben de onu artık sevmiyorum. 'Sevmiyorum'u ezberletiyorum musluğu kapanmaz gözlerime; ağlamasınlar istiyorum öyle sinsice... Gönlüme batan bu kıymığı gizliyorum bir yerlere, ''Sevmiyorum'' dedikçe. Sevmiyorum, sevmiyorum işte!
Peki, oldu öyleyse... Onu ne zaman seyretsem, çocukluğumdan bir kare gelir gözlerimin önüne. O benim çocuk yanım... Aşk deryasına salmadan önce kendimi, oynadığımız oyunların başrolüydük.




Bu kadar geç mi gelecekti aşkın saf yanı? Yoo, gelen sonbaharın helâllik istediği sonbahar yaprağıydı. İlkbaharın yolladığı hatırı sayılır erguvanları seyre dalmak istemiş. Erguvanlarla senin ne işin olur ki? Olsa olsa sizden ayrılık buketi olur dedim, inandıramadım.




Onu ne zaman kendimde unutsam, kapıyı açıp gitme telâşı bulur. Benim onu gerçekte, gerçekten sevebileceğime dair inançlarını vitrinin en güzel köşesine koymuş da, hatıram olsun diye doğrular geldiği vakit seyrediyor. Bu şarkı elini istiyor, ben onun yalancısıyım. 'Bana ellerini ver...'
Sonunda pinokyo intihar etti. Güneşi aldım arkama, zarar gören ben olayım, ne fark eder?
Pinokyo'nun intiharıyla güneşin korkusunun en haklı savaşı bizden geliyor. Ben pinokyo, sen güneş...
Ne vakit yalan söylesem, senin canın yanıyor. Yalanların 'Seni Seviyorum'larla başladığını sanmıştın.
''Seni Sevmiyorum'' en büyük yalanımdı. Şimdi, 'Seni Sevmiyorum' cümlesindeki en büyük yalanı bul.




Yalnız köpek, kaldırımdaki yalnızlığı yalıyor. Ay'ı görüyor musun? Seni dünyamın merkezi sanma mı bir türlü kendine yediremiyor.
Seni ne zaman görsem, ya elimdeki valizi alma telâşındasın, ya da kendin takmışsın valizini de peşine, gitmelere bilet kesercesine uzaklaşmaktasın.
Böyle bir eylemi seven bir kedi, yalnız bir köpeği yalnız bırakmakta sonuna kadar haklı...




Senaryomuzun hazin kemanlı asil çaresizlikleri bizim olsun. Güneş, ay, kedi, köpek; hepsinin içinde gerçek olan bir tek sen, hayal olan ben...
Bu kıskançlık ateşi beni yakar, bak, o da geldi. Cayır cayır yanmalara sobe!
Ortada bir ebe, sanma ki aşkı doğurdu yine... Bu kez ben doğuyorum, ayrılık hamurundan telaşlı bir pasta yaptım. Hamaratlığımla doğuyorum. Aşktan da yufka böreği olurdu, öyle değil mi? Yârimin taş kalbi böreğin içine hapsolmasaydı eğer...

08 Ocak 2014 3-4 dakika 464 denemesi var.
Yorumlar