Yalnızlığın İçindeki Özgürlük
Yalnızlık kelimesini duyduğumda, çoğu insan bir eksiklik hisseder. Sanki bir şeyler yanlış gitmiş, hayattan bir parça kopmuş gibi. Ama ben yalnızlığı başka türlü görmeye başladım. Yalnızlık, belki de insanın kendisiyle en dürüst olabildiği tek haldir.
Şehrin gürültüsünden uzaklaştığımda, kendi sesimi duyuyorum. O ses, yıllarca başkalarının beklentileriyle bastırılmış, unutulmuş bir ses. Ama hâlâ orada, içimde bir yerlerde yankılanıyor.
Toplum bize sürekli "bağlı ol" diyor. Sosyal ol, paylaş, birlikte ol. Sanki tek başına olmak bir hastalıkmış gibi. Ama gerçek şu: Kalabalıkların ortasında da yalnız olunabilir. Belki en derin yalnızlık, kimsenin seni gerçekten görmediği o kalabalıklarda yaşanır.
Yalnızlık ve yalnız olmak farklı şeyler. Yalnızlık bir durum, yalnız olmak ise bir seçim. Ben yalnız olmayı seçtiğimde, aslında kendi özgürlüğümü seçiyorum. Başkalarının görüşlerinden, yargılarından, beklentilerinden arınmış bir özgürlük.
Bu özgürlük korkutucu. Çünkü artık sorumlu olduğum tek kişi benim. Hatalarımı başkasına atamam. Mutluluğumu başkasından bekleyemem. Her şey bana kalıyor. Bu yük, aynı zamanda güç.
Sabah kahvemi tek başıma içerken, düşünüyorum. Kimseyle paylaşmak zorunda olmadığım düşünceler. Kimsenin onayına ihtiyaç duymadan var olabilen fikirler. Bu sessizlikte, kendimi buluyorum. Kaybolduğumu sandığım o parçaları.
İnsanlar soruyorlar: "Yalnız değil misin?" Evet, yalnızım. Ama bu kötü bir şey mi? Belki de problem, yalnızlığı kötü bir şey olarak görmemizde. Belki de asıl mesele, kendi arkadaşlığımızı yeterli bulmamızda.
Kendimle geçirdiğim zamanda öğrendim ki, ben aslında kötü bir arkadaş değilim. Kendi şakalarıma gülüyorum. Kendi düşüncelerimi ilginç buluyorum. Kendi sessizliğimde rahat ediyorum. Bu keşif, devrim gibi geldi bana.
Yalnızlık, aynı zamanda yaratıcılığın kaynağı. Büyük sanatçılar, yazarlar, düşünürler yalnızlıkta üretir. Çünkü yaratmak için içe dönmek gerekir. Ve içe dönmek, başkalarının varlığında neredeyse imkansız.
Tabii ki ilişkilere ihtiyacımız var. İnsan sosyal bir varlık. Ama bu, sürekli birisiyle olmak zorunda olduğumuz anlamına gelmez. Bazen en derin bağları, yalnızlıktan sonra kurarız. Çünkü önce kendimizi tanımamız gerekir.
Kendimle barışık olduğumda, başkalarıyla da daha sağlıklı ilişkiler kurabiliyorum. Artık bağımlılıktan değil, seçimden geliyorum. Yalnızlığa tahammül edemediğim için değil, birlikte olmayı gerçekten istediğim için yanlarındayım.
Bu bir dönüşüm süreci. Önce yalnızlıktan korkuyordum. Sonra ona katlandım. Şimdi ise onu kucaklıyorum. Yalnızlık artık düşmanım değil, öğretmenim.
Yalnız olduğumda kendimle yüzleşiyorum. İyi taraflarımla, kötü taraflarımla, çelişkilerimle. Kimseye göstermediğim, belki kendime bile saklamaya çalıştığım yanlarımla. Bu yüzleşme acı verebilir ama aynı zamanda özgürleştirici.
Modern dünya yalnızlığı bir problem olarak görüyor. Ama belki de asıl problem, yalnız kalamayışımız. Sürekli dikkat dağınıklığı, sürekli uyarı, sürekli bağlantı. Hiç durmuyor, hiç dinlenmiyoruz. Kendimizle baş başa kalmaktan kaçıyoruz.
Ben artık kaçmıyorum. Yalnızlığımla oturuyorum. Çay içiyorum onunla. Konuşuyorum onunla. Ve o, bana hayatın en değerli derslerini veriyor.
Sonuçta, doğarken de yalnızız, ölürken de. Aradaki yolculukta başkalarıyla paylaşabiliriz ama özünde bu yolculuk tek kişilik. Bunu kabul ettiğimde, korku değil huzur buldum.
Yalnızlık bir ceza değil, bir hediye. Kendimize dönme, kendimizi keşfetme, kendimizle barışma fırsatı. Bu fırsatı kaçırmamak gerek.
Turgay Kurtuluş
