Yaprakların Enkazı
Sabah oluyor her gün.İstisnasız.Bazen doğan bir güneşin çağrışımlarından anlıyorum bunu.Bazen de telaşlı alarmlardan.İstemsiz uyanmalardan,hayatın koşuşturma yükünün ağırlığından.Anlıyorum, sabah her evde farklı bürünüyor güneşine.Yazın balkonlarda ailecek yapılan doyumsuz kahvaltıların sevincini anımsatıyor kimine, kiminin de soğuğu öteleyen pencerelerine hazan yapraklarını bırakıyor.Ziyadesiyle sarı,sonbaharlı ve adeta damarlarında biriktiriyor yaşanacakları.Uçuşan her yaprak aile efradının yüreğine süzülüyor kendine yer açmak için.Yazı ardında bırakmış bir eve, yeni mevsimini hatırlatıyor adeta.Hayatın acımasız yanıyla baş başa bırakıyor her birini.Dünya kendi ekseni etrafında dönerken, onların acıları evlerindeki tek eksen oluyor sanki.Tek fark; ne gündüz belli ne de gece.Zaman kavramı yok.Geçmiş var sadece.Yazlar ve ikbaharlar..Anmalar..Kaybedilen bir nefes için kendini feda etmeye hazır anneler, gözyaşları yaprak biçimini almış babalar, cansız bedenlere kuşbakışı bakan bir insanlık var.Çaresiz,üzgün ve tek yürek.Tabutların her birinde farklı mevsimlerin sessizliği..Önceden hiç merak uyandırmayan, kendi çapında anlamlı hayat hikayeleri. Bir anlık gürültünün arasına sıkıştı bedenleri.Hepimiz beton yığınlarının altına girdik onlarla.Bir saniye de olsa ne yaşadıklarını hisseddebilmek için.Tahayyül etmesi güç, acıya bilinçle yaklaşmak imkansız...Her birini ansızın içine alan bu fay davetsizdi, saniyelikti, gülüşleri sildi, elleri karanlığa itti.Zaten bu hayat her şeye hazırlıklı olmaya müsait değildi.Bütün seslerin susup ağıtların konuştuğu bu zamanda insanlık silkinme ihtiyacı hissetti.Dertlerinden tepe yaptığını,kendine bir şikayet kutusu aldığını ve içini hiç boş bırakmadığını, derinlerindeki kine boyanmış insan yığınını ve gözünü karartan öfkesinin yıkıcılığını koparıp asıl yurduna fırlattı: Enkaz altına!
Her köşe başında bir kırık olsaydı belki; insanların amaçsız hırçınlıkları enkazlardaki insanlara çarpmaz, felakete gerek kalmadan savrulurdu toprağa.İnsanoğlu her sabah üzdüğü, kırdığı kalplerin duvar altındaki halleriyle pişmanlıklara açmazdı gözlerini.
Zaaflarımızın bizi kendimize yabancılaştırdığı bir fay hattı üzerindeyiz.Depremden kurtulduk ama göçüğün en dibindeyiz.Sabah kuşlarının uğrayacağı evlerden acı feryatlar yükselirken, kendi sevdamızla yeni türküler söylemekteyiz.Yaprak dökümlerine üzüleceğimiz zaman süresi muğlak...Gelecek mevsimlerde kaç binayı ya da kaç kalbi özenle onaracağız cevapsız...Yeni bir sabaha gözlerimizi açıp avuç dolusu şükretmenin kıymetini bir türlü bilemedik.Arama-kurtarma içimizde ama içimiz başka yerlerde.Gülüşümüzü esirgediklerimizin yarın eller üstünde bizden ayrılmayacağı ne malum? Hayat hikayemiz sayfalarca ilerlerken, ilk sayfaları karıştırmamak, değerli olan ne katacak cümlelerimize?Amacımız dudaklardan zoraki dökülen 'iyi bilirdik'i mi duymak, yoksa ince ama siyahtan uzak bir hikayeyle anıtlaşmak mı? Seçimlerimizin çevrelediği bir düzenin kahramanlarıyız biz..Ansızın üzülebiliriz,ağlayabiliriz,kahkaha da atabilirz..Bunlar gerçek; ama daha gerçeğiyle yüzleşip kendimizi bir enkazın altında çırpınırken de bulabiliriz.Hayattayken peşinden koşmayacağımız ince hesapların, ölümü burnumuzda hissettiğimizde nasıl film şeridiyle sinema gösterisine dönüşeceğini tahmin edebilmeliyiz.'Keşke'lere yakınlaşıp 'iyi ki' lerden uzaklaştıkça, var oluşumuzun anlamının ne olduğunu hissedebilmeliyiz.Her an, 20.asırlarda çok sürmeyen ölüm acılarından nasiplenebileceğimizi görmeliyiz.
Yaşamı sindirmekle başlayacak bütün dava..Annemizin elini milyonlarca defa öpüp koklamaya can atabilecek kadar depreme uzak, her an o elleri yerin altında yitirecek kadar hazırlıklı olmalıyız sonlara ya da sonumuza..