Yarım Kalan Cümleler
Dün akşam bir cümle yarım kaldı dilimde. Ne söyleyecektim, unuttum. Ama o yarım cümlenin tadı hâlâ damağımda, ekşimsi bir şey. Sanki tuz serpilmiş bir yaranın üstüne...
Söylemek istediğim şeylerin çoğu böyle kalıyor zaten. Yarım. Eksik. Havada asılı.
Sen hiç fark etmişsin mi, insanlar konuşurken aslında ne kadar az şey söylediğini? Gerçekten söylemek istediklerini değil de, söylemesi güvenli olanları söylüyorlar. Korkuyorlar galiba. Kendilerinden, benden, senden, hayattan...
Bu sabah pencereden baktım, karşı apartmanın balkonunda biri çamaşır asıyordu. Rüzgarda dalgalanan beyaz bir gömlek gördüm. Birden içim sıkıştı. O gömlek, söylenmemiş sözler gibiydi sanki. Havada dalgalanıyor, tutunacak bir şey arıyor ama bulamıyor.
Geçen gece rüyamda babamla konuşmuştum. Gerçekte onu kaybedeli üç yıl oldu. Ama rüyada çok canlıydı, hatta benimle dalga geçiyordu: "Hâlâ yarım cümleler mi kuruyorsun?" diye sormuştu. Güldük ikimiz de. Rüyada bile doğruları söylüyordu.
Babam hep derdi: "Söyleyeceğin şeyi ya tam söyle ya da hiç söyleme." Ben tam tersini yapıyorum sanırım. Hep yarım söylüyorum. Belki de tam söylersem, karşımdakinin kaçacağından korkuyorum.
Otobüste yanıma oturan kadına baktım bugün. Elinde küçük bir defter vardı, sürekli bir şeyler yazıyordu. Merak ettim, ne yazıyor acaba? Belki o da yarım kalan cümlelerini topluyordur. Belki de benim gibi, söyleyemediği şeyleri kâğıda döküyordur.
Durağa geldiğimizde kalktı. Defteri düşürdü. Yerden aldım, koştum peşinden ama yetiştiremedim. Açmak istedim, ama olmadı. Başkasının yarım cümlelerine bakmaya hakkım yoktu.
Akşam eve geldiğimde, aynaya baktım. Yüzümde yarım bir gülümseme vardı. Onu da tamamlayamadım. Çünkü gülümsemenin diğer yarısı, söyleyemediğim o cümlelerle birlikte havada kalmıştı.
Annem telefon açtı: "Nasılsın?" diye sordu. "İyiyim" dedim. Ama aslında söylemek istediğim şu: "Anne, ben sürekli yarım cümleler kuruyorum. Kelimeler dilimde donuyor. Sana söylemek istediğim o kadar şey var ki, hangisinden başlayacağımı bilmiyorum."
Ama "İyiyim" dedim sadece. Çünkü telefonda böyle şeyler söylenmez. Çünkü annem merak eder. Çünkü ben hep yarım söylüyorum.
Gece yatmadan önce, o düşen defteri düşündüm. İçinde neler yazıyordu acaba? Belki şöyle şeyler:
"Bugün ona aşık olduğumu söyleyecektim ama..."
"Patronuma istifa edeceğimi söyleyecektim ama..."
"Çocukluğumda yaşadığım o olayı anlatacaktım ama..."
Hep "ama" ile bitiyor yarım cümlelerimiz. "Ama" kelimesi, korkularımızın kapı kolu sanki.
Şimdi bu yazıyı yazarken bile, sana söylemek istediğim asıl şeyi söylemiş miyim, emin değilim. Belki bu da yarım kalacak. Belki sen de okurken, kendi yarım cümlelerini hatırlayacaksın.
Belki de bütün hayat, yarım kalan cümlelerin toplamından ibarettir. Ve tam cümle kuranlar, aslında en büyük yalanı söyleyenlerdir.
Sen ne dersin?
(Bu cümle de yarım kaldı işte...)
İşte tam da yazıda bahsettiğiniz gibi yarım kelimelerimiz bir kader örüyor. Tamamlanmaktan korkan yarımlar sahiplerine bir ömür çalı dolaştırıyor. Turgay bey tebrik ediyorum, psikolojik bir yazıydı. İzleri taa geçmişe uzanıyordu yarımların. Selamlar.