Yârsız Yarım

Hayat; ucu açık bir cümleye benziyor. Kalem ise ne senin ne de benim elimde. Normal bir el yazısı da yok Tanrı'nın. Hissettiğimiz her duygu bir harfe dönüşüyor. Durup kendimize baktığımızda, kendi hikâyemizi okuma fırsatını sunuyor. Hatırlayabildiğimiz gülün kırmızısından ziyade bize batan dikenler oluyor. Belki de Dünya'daki en duygusal yaratıklarız. Çaresiz hıçkırıklarımızı kimse duymasın diye kafamızı gömdüğümüz yastığa akıtırız.

Güzel bir kapağı olan incecik bir kitaptın seni tanıdığımda. Özenle seçilmiş kelimelerle yazıldığın her halinden belliydi. Hayat dolu, çocuksu ve bir o kadar da bağlayıcı bir dil kullanmıştı Tanrı. Hikâyende aşktan pek söz edilmemişti. Tanrı'nın beynine kazıya kazıya betimlediği bir erkek yoktu. Benim ise umudum vardı. Bilmeden tamamlıyorduk birbirimizi.
Hiç beklenmedik bir anda girmeliydim hayatına. Olabildiğince sıradan bir günde, sıradan bir yerde, sen Tanrı'nın aynı şeyleri yazdığını düşündüğün bir anda. Nitekim öyle de oldu... Hikâyelerimiz demek yanlış olur ama hiç yoktan bir kısmı beraber yazılmaya başladı. Tanrının gün içerisinde yazdıklarını düşündükçe gülüyordu yüzüm, mutluydum. Aşk'ın bizi tek bir hikâyede toplayacağına inanıyordum.
Sanki kalem benim elimdeymişcesine emindim, geleceğin güzel günler getireceğinden. Kurduğum hayallerin, yaşanacak yarınlar olduğunu zannediyordum. Tanrının ne kadar özgün ve yaratıcı bir yazar olduğu çıkmıştı aklımdan ve o gün aklıma gelmeyen başıma geldi. Yaydan çıkan bir okun önüne beni ittirişinin verdiği suçluluk duygusuyla ağladın. Tek kelimeyle öldürdün beni! Benim hayatım sana bağlıydı beraber yazılıyordu ve yazılacaktı hikâyemiz. Bedenin benden uzaklaştıkça soğumaya başladım. Kalbin benim için durmuştu artık! İçimde senden başka bir şey yokken ben sende ölmüştüm. Yüzün, bedenin fotoğraflarda solmuştu. Gözlerin açık, gözlerin ıslak gitmiştin.
Tanrı'nın yazdıklarını okumayı bıraktım, sadece yaşıyorum. Gidişini kabullenmediğim içindi kendimden kaçmalarım. Tanrı'nın yazdıklarını bu yüzdendir reddedişim. Kendi kurduğum hayallerde yaşayışım. Bir kütüphanenin paslı rafları arasında yarım kalmış bir hikâye gibi hissediyordum kendimi.

22 Haziran 2011 2-3 dakika 12 denemesi var.
Yorumlar (1)
  • 13 yıl önce

    Biraz dağınık haller havadissizliğine karışığız galiba sevgili dost. Nasılız yani; kendi hayat alanımız dışında vurulunca başkasına ölüşümüz..? İ;nsan bu haliyle kullaşık kölemenliği cezbetmez mi gerek kendi kral, gerek hükmü geçmezdeki karşı yamaçtaki kraliçe yabancı..? Nasıl oluyorsa aşık oluverivermez, sonsuz dram... Bitişsiz sancı... Ağla gülüm ağla...varsa yoksa ölüm sonuçlu birinci sınıf final... O zaman sizin ucu açık cümleniz, en başta kendi şikayetine kendini bağlayan, gülünden habersiz dikenlere kalanların parantez işifresini kırmıyor mu..? Sevgiyle.