Yaşam Diye Bir Macera

"Yaşadıklarımdır beni ben yapan
Yaşadıklarımdan öğrendiklerim ise
Ey ömrümün çocuk gözleri, size armağan"



Bilinmeyen koyu bir hiçliğin soyutluğundan, ne kadar kalacağımızın kimse tarafından bilinmediği bir somutluğa; içli, ince ve tiz bir çığlığın yırtan acısı ve huzur bozan tınısıyla, görmeyi henüz öğrenmemiş gözlerimizi ışığa acemice yakarak adım atarız ve gecikmeden gelir ilk darbe; Pervane misali yanmaya başlarız ateşten günlere...

Ruh giydirilmiş, seçimsiz beden ve karakterler kombinasyonlarının egemen olduğu dünya denen maddesel yolculukta ilk durağımızdır bu. Muammaları selamlarız istemsizce.Yanağımızdan süzülen, kaynağı bedenimiz olan tuzlu suyadır bir sonraki merhaba...(Sevgili Edison amcanın bulduğu ampul yanıp sönüyor şimdi aklımda. Bir sorum var size;Tuzlu su dedim de acaba ağlayan ruhlardan mı besleniyor bu denizler, hiç hiç eksilmiyorlar ya, neden?) Tecrübeyle sabittir ki ne muamma, ne tende üretilen tuzdan su hiç eksilmeyecektir ömürden...

Yaptıklarımızın ve yaptıklarının ayrıntısızlıklara kurban edildiği adına ilk bebeklik, ilk çocukluk denilen, gücü gizeminde saklanan muğlak bir süreç başlar. Öyle bir süreçtir ki bu sonra gelen bütün süreçlere mührünü basar da geçer. Adamı vezir de eder, rezil de. Anca, yaşar ve akan yıllarla birlikte öğreniriz etkisini de,tepkisini de...

Yavaş yavaş farkındalık başlar. Önce anneni fark edersin. Her bakışıyla gözlerindeki kuşları senin göklerine havalandıran, sesinden önce ruhu gülen ve seni güldüren o muhteşem varlığı donanırsın kendine. Annenin gönül evine kurulur, karşılıksız ve beklentisiz, hesapsız ve hilesiz doyasıya sevilir, sevgiyi ve sevmeyi öğrenirsin. Gücünü, hayatı nasıl da güzelleştirdiğini... İyi bir şey bu dersin yeni yeni yeşeren bilincine. Sevmek ne güzel, gülmek daha güzel, hele kuşlar en güzel...Sevgi denen o muhteşem tapınağın güven harcıyla karılıp sağlamlaştığını, dimdik yükseldiğini de öğretir sana annen ve sen artık güvenirsin yüreğine.(Güven ki ,surları kandan örülmüş bir kaleydi aslında! Onlar, yılları devirip te karşılaştığımız her durakta, annemin tersine "sakın önce güvenme"düsturuyla dikildiler güvenmeyi seçen benliğimin önüne..) Açarsın, açılırsın herkese. Öyle bir şeydir ki sevgi, doymak bilmez, bölünmek ve bölündüğünden çoğalmak ister. Yüreğinin ırmağı yetmez sana. Açılırsın enginlere. Çağlamak istersin tüm kardeş sularla...

Baban, kardeşin, halan, dayın, komşun, arkadaşın, yoldaşın, yolun, sağın, solun,.. Say say bitmez... Dostlar ve en son sevgili gelir de yerleşir gönül evine. Kurulurlar sana. Ağırlarsın kalbinin konukluğun da. Erinmeden, üşenmeden büyütürsün hepsini.Ta ki tanışıncaya kadar, dogmalarla, normlarla, yaftalarla... Adına sistem denilen sivri dişli öğütücünün çarklarına takılır hürriyetin. Biçilmiş rollerin ve kimliklerin ile değerlenir ya da değersizleştirilirsin. A-sosyal olmamak için, yalnız kalmamak için takılırsın arkalarına. Hiç haz etmediğin halde konuşlanırsın barikatlarına ve kendini vurursun önce...

Talanlar, yalanlar, savaşlar güzelleştirmedi hiç birimizi ve üretmedi sevgiyi... Ah bu Lidyalılar, ah bu Lidyalılar! Silah icat edilmeden çok önceydi, mertlik bozuldu ve kaygılar güzelleştirmedi hiç bir zaman...

Hep düşünürüm; mevsimlere sırasını kim söyler? Ağaç açmayı kimden öğrenir?Hangi çiçek hangi çiçeği beğenir de hangisini beğenmez? Güneş dünyayı neden ısıtır ve neden hayat verir toprağa? Toprak bizi alırken koynuna en çok hangimizi sever?

Ey ömrüm, ne derse desin öğretiler, aldırma. Sev insanları, sev mavi gözlü küreyi. Kıyma varoluşun anlamına ve unutma; Yaşam ki allı-pullu bir macera, hadi karış ruhuna...

07 Şubat 2013 3-4 dakika 9 denemesi var.
Beğenenler (1)
Yorumlar (1)
  • "Yaşam ki allı pullu bir macera..."Tadını çıkarmak, acıyı da tatlıyı da sevmekle mümkün belki. Güzeldi denemeniz Saadet hanımcığım. Hayat basamaklarını özetler nitelikte...👍👧