Yaşamak Sanattır - I

?Yaşamak Sanattır? başlıklı konumuzu bir yazı dizisi olarak siz okuyucularımıza sunmayı düşünüyorum. İşin esası, bu konuyu bilimsel metotlarla değil; bir tefekkür esasıyla, bir hasbıhal edasıyla ele alma fikrindeyim. Nihayetinde birlikte yola çıkıp, yol arkadaşı olup, aynı menzile varabilirsek bu yolculuğumuz amacına ulaşmış olacaktır.



Harikulade haller içerisinde nefes alıp vermekte olduğumuz halde her şeyi normal görüşümüz ve hayretten uzak duruşumuz ne gariptir değil mi? Güneşler, yıldızlar, katmanlar, bulutlar ve yağmurlar altında; ateşler, taşlar, topraklar ve sular üstünde bir denge tutturulmuş ve bizler bu dengede yürüyoruz, uçuyoruz, yürüyoruz. Bir vakit isimsiz bir hiçken şimdi her şeyi sahiplenen ve hatta hiçliğini unutup Var edene hasım kesilen efendi (!) olabiliyoruz, medeniyetler kurup medeniyetler yıkabiliyoruz. Farkında olmasak da sabahımız, akşamımız, gecemiz, gündüzümüz ardınca dönüyor ve hayat bir yerlerden ölüme akıyor. Ve şöyle aleme bir baksak biz hiçiz, özümüze baksak her şeyiz. Alem bizim için var deriz. Alemi özümüze çekeriz. Peki biz neyiz: Hiç mi? Her şey mi?



Yaşamak bir sanattır, fark edenler için. Yoksa hayatlarını mutfaklara ve yataklara adayanlar için yaşamak tuvale boya dökmekten ibarettir, sanat zeminini harap etmektir, bu sadece ölmek için yaşamaktır. Fakat ne büyük bir ziyandır. Özünü seven ve bilen bugün için yarını heba edemez, hayatını mutfaklara, yataklara ve koltuklara adayamaz. Yaşam sanatını değerinden aşağı satmaya gönlü el vermez. Halbuki yaşama hakkına sahip her insan sanatkarlık hakkına sahiptir ve bu imkanıyla kutsaldır. Bu hakkı ve imkanı fark edememek ne büyük bir gaflettir.



Evet insan hiçtir, acizdir, ademdir, her kabiliyeti cüz'iyetle sınırlıdır. Ancak kudretin, kemalin ve alemlerin odağında insan varsa eğer, insan kutsaldır, o zaman insan her şeydir. Bu pencereden bakıldığında insanın mütevaziliktir deyip ?Ben neyim ki, ben kim oluyorum ki, neme lazım bana dünya nimeti? tavrına girmek öze yakışmaz. Çünkü bu Yaradan'ın kıymet verdiğine kıymet vermemektir. Yaradan'ın lütfünü reddetmektir. İkram edene haksızlıktır, ikram edenin şanına nezaketsizliktir. Bahsettiğimiz kibir değildir, Yaradan için kişinin özünü bilmesi ve sevmesidir. Yunus demiyor mu:



İlim ilim bilmektir, ilim kendin bilmektir

Sen kendini bilmezsen, ya nice okumaktır

Okumaktan mana ne, kişi Hakk'ı bilmektir

Çün okudun bilemedin, ha bir kuru emektir



Özünü bilmeyen, Yaradan'ı bilmez, Yaradan'ı bilmeyen hayatı bilemez, hayatı bilmeyen sanatı bilmez. Hasılı ?şükür ki Yaradan'ım şükretmem için nimet vermiş, sabretmem için dert vermiş, akıl vermiş, mal vermiş, makam vermiş, tarihe geçmeye imkan vermiş, ne büyük kıymet vermiş? demek, diyebilmek kibir değil nezakettir, kadir kıymet bilmektir, lütfedenin farkına varmaktır. Asıl istememek nezaketsizliktir, tenezzül etmemek kibirdir. Bu yüzden ?duanız olmasa ne Rabbiniz katında ehemmiyetiniz var.? ayeti ne kadar da manidardır.



Bu yazımızdaki amaç insanın yerini, kıymetini ölçmek ve değerlendirmekti. Sözün özü: İnsanın bir yanı hiçtir, bir yanı her şeydir. Mesele insanın hangisini tercih edeceğidir.

Konumuza devam edeceğiz, sonraki yazımızda buluşmak dileğiyle.

20 Şubat 2009 3-4 dakika 9 denemesi var.
Yorumlar