Yetinmenin Gücü

Zenginlik, çoğu zaman göz kamaştıran malvarlıkları, lüks evler, pahalı arabalar ya da banka hesaplarındaki büyük rakamlarla tanımlanır. Ancak gerçek zenginlik, bu maddi göstergelerden çok daha derin bir anlam taşır. "En büyük zenginlik elindekine kanaat edip, yetinmektir" sözü, bu hakikati en yalın haliyle ifade eder. Zenginlik, malın çokluğunda değil, ruhun doygunluğunda saklıdır. İhtiyacı az olan, elindekinin kıymetini bilen insan, gerçek anlamda zengindir.

Kanaat, insanın kendi sınırlarını tanıması ve bu sınırlar içinde huzur bulmasıdır. Modern dünya, sürekli daha fazlasını istemeye, tüketmeye ve biriktirmeye teşvik eder. Reklamlar, sosyal medya ve popüler kültür, bize eksik olduğumuzu, daha çok şeye sahip olursak tamamlanacağımızı fısıldar. Oysa bu sonsuz arzu döngüsü, insanı tatminsizliğe mahkûm eder. Kanaat eden insan ise bu döngüyü kırar. Elindeki bir lokma ekmeğin, basit bir evin ya da dostlarıyla geçirdiği bir anın değerini bilir. Bu, onun ruhunu özgürleştirir; çünkü o, sahip olduklarıyla değil, hissettikleriyle zengindir.

Bereket ise kanaatin tamamlayıcısıdır. "Bereket, israfı terkedip iktisat etmektir" derken, hayatın her alanında ölçülü olmanın önemi vurgulanır. İktisat, sadece maddi kaynakları değil, zamanı, enerjiyi ve duyguları da doğru kullanmayı öğretir. İsraf, yalnızca yiyeceği çöpe atmak değildir; bir anı boş yere harcamak, bir fırsatı görmezden gelmek, bir sevgiyi hoyratça tüketmek de israftır. İktisat eden insan, her bir damla suya, her bir nefese, her bir dostluğa değer katar. Bu, bereketin ta kendisidir; azla çok elde etmenin, küçük şeylerden büyük mutluluklar çıkarmanın sırrıdır.

Zenginlik, malvarlığıyla ölçülseydi, dünyadaki en zengin insanlar aynı zamanda en mutlu insanlar olurdu. Ancak gerçek hayatta bunun böyle olmadığını görüyoruz. Malı çok olan, çoğu zaman daha fazlasını ister ve bu arzu onu esir eder. İhtiyacı az olan ise özgürdür. Onun zenginliği, bir başkasının servetine bağlı değildir; kendi iç dünyasında, kanaatinin gücüyle inşa edilmiştir. Bir bardak çayın sıcaklığında, bir çocuğun gülüşünde, bir ağacın gölgesinde bulduğu huzur, ona hiçbir servetin veremeyeceği bir tatmin sunar.

Bu anlayış, bize sade bir yaşamın kapılarını aralar. Kanaat ve iktisat, sadece bireysel bir erdem değil, aynı zamanda toplumsal bir sorumluluktur. İsrafın kol gezdiği, kaynakların hoyratça tüketildiği bir dünyada, bereketi çoğaltmak için iktisat etmek hepimizin görevidir. Azla yetinmeyi bilen toplumlar, sadece maddi değil, manevi olarak da zenginleşir. Birbirine güvenen, paylaşmayı bilen, elindekini kıymetli kılan insanlar, gerçek bir bolluk yaratır.

Sonuç olarak, zenginlik ne altınla ne de şatafatla ölçülür. Zenginlik, gönlün genişliği, ruhun hafifliğidir. Kanaat eden, israfı terk eden ve iktisatla yaşayan insan, hem kendine hem de çevresine bereket saçar. Belki de gerçek hazine, elimizdekilerin farkına varmak ve onları sevgiyle, özenle kullanmaktır. Çünkü asıl zengin, ihtiyacı az olandır; asıl bereket, yetinmeyi bilendedir.

20 Ekim 2025 2-3 dakika 53 denemesi var.
Beğenenler (4)
Yorumlar