Yetke Ya Da Otorite 2

İttifaklar arası rotasyon el (sıralı değişme-çarkı felek usulü) yönetimlerin ortaya çıkması ve göçerli çoban ittifaklarla ve yerleşik tarımcı ittifakların ritüellerinin kurallaşması idi bu. Böylece iki alan; öznelci ve nesnelci soyutlama anlayışlı alanlar iki nesnelci ve öznelci otoriter durumun, bir arada olmalarının girişmesini ve kendi yoğunlaşmalarının, kendi fazlarını taşıyorlardı.



Nesnel, sosyal ve toplumsal olaylarda; kendi iç düzlemlerin, kendisinden zorunlu nedenlerle, değişmeye eğilimli olmalarının, bir çekimi vardır. Yine olgu ve olayların da, yine bir iç zorunluluk nedeniyle, değişmemeye karşı da, isteksizliğinin itişini taşırlar.



Değişmemelik gibi duran nokta ile değişmenin eğimleşmesi duran noktanın kendilik sürtüşmesidir bu. Bir değişme, ancak değişmemiş olana göre ve onun varlığı ile kıyaslanır bir bilinç halidir. Bu çekim ve itişim arasındaki süreçleşme alanı DİRENÇTİR (frendir-süzgeçtir). Toplumsal süreçler bir ikinci halle de hızla değişirler. Ki en insan dinamikli, insan öznellikler katkılı değişmeyi de bunlar ortaya koyarlar.



Bir teknik gelişme eş denişle bir üretim gücü ile bir üretim ilişkisi arasındaki sürtüşenlik değişmesi ne BAĞLI olaraktan, toplumsal düzenleşmelerdeki değişmeler de kaçınılmaz olurlar. Toplumsal gücün süreri ve varlığı da zaten budur.



Toplumsal süreçlerin yol almasıyla zorunlu bir; sosyal halkçı ve öznelci tabu ile nesnel öznelci olan değişmeler, girişirler. Oluşan değişmeye karşı sürtüşen dirençler, giderek iki alanı durultup yoğunlaştırarak, konsantre etti. Aynı zamanda da yoğunlaşarak eğimleşen farklı konsantreler, güç toplayıp güç biriktirdiler. Bu kabil öznelci ve nesnelci otoriter anlayışlar içinden hem sosyal, halkçı yaşamı, ortaya çıkardılar. Hem de toplumsal yaşamı keskince ortaya koydular.



Çünkü öznel anlamalı tabu çekim alanı kendi içlerine toplumun pratik düzenleşmelerin güncel (aktüel) yasalarının konmasına şiddetle direniyordular. Öznelci inanmalı otorite, kendi üzerlerinde biriktirilecek her değişmeye ve her yeni olanın düzenleşmelerine, eski olanın yeni olanlarıyla uyuşamadıkları için razı olmuyordu. Yine aynı öznelci otorite, nesnelliğin çekim alanında, yeni yeni olan birikmelerin ağırlık merkezi oluşturması da, öznelci bakışın sarsılan otoriteleri oluyordu!



Otorite sarsılmasının nedeni basitti, değişmez denen düzene karşın değişir olanın belirmesi sırf öznelci olan otoriteyi sarsıyordu. Bu yüzden öznelci mantığın buna, bidattir demeleriyle, nesnelliğin (yani değişkenlik içinde olmanın) çekim alanı içinde bir otorite olmasına da, öznel tabu, hep karşı oluyordu. Çünkü değişme bilinemezliği içeren anlamadır. Oysa öznel otorite, "bilir olanın" buyurur olması ilkesi ile zihinlere iyice oturtulmuştu!



Böylece otoritenin merkezinde, bir inançların hükmettiği öznelci değişmezliğin buyurma tabusunun varlığı ile bir de, toplumsal pratikliğin gerektirdiği; hızlı değişmenin ivmeleyicisi olan nesnelin YASASI vardı. Yani otoritede YASA vardı.



Zamanla yasalar da tabulaşır ve ezberleşirse de, nesnelin hızla değişmeleri mukadderdir. Toplumsal hayattın kendi yaşanmasından doğan ve çekim merkezinde biriken zorlayıcılar, otoritenin zorunlu değiştirici güç alanlarıdır. Hal bu ki nesnelci olguların kendi hızlı değişme ve hızlı biriktirmelerinin otorite olarak mahsup kılınmasına ve bunları, kurallaşma değişmeleri olaraktan çekim odağına konmasına, öznelci tabusal anlayışlar, daima karşı oluyordular.



Bölüm 3



Bu karşı oluşta öznelci anlayışın somut bir haklı nedeni vardı. Milyonlarca yıl sürmüş olan sosyal birlikçi komün yaşamdaki değişmeleri bilmek anlamak bir iki insan ömrü ile anlaşılır olması olanaksızdı. Bu yüzden komün hayatın daima değişmezlik gibi gelen bir algısı vardı. Bu değişmezliğin sabit algısı komün hayatın cennet oluşu algısıydı.



Cennetin, hep böyle gelmiş, böyle gider algısı (sözünün, nasihatinin, buyurmasının) hep geçerli oluşu vardı. Çünkü cennette söz birdi. Başka bir söze de gereklilik yoktu. Çünkü değişme yoktu. Değişme olmayınca, bilinir olana uyma ve bilinir olana alışır olmanın güvencesi vardı.



Bilinir olanın rahatlığı vardı. Eski köye yeni adet gerekmiyordu. İşte bu yüzden Ve giderekten de, toplumlarla gelen bu hızlı değişmeci katılımların, otoriteye girmesine, öznelci olan inançsal tabular (teokrasi), hepten ve tamamen gelişmelere engel koymanın kendisi ve sosyal bir travma oluyordular.



İlk başlarda öznelci tabu, otorite merkezindeki nesnelci olanın eksen birikmesine pek karşı olmuyordu. Çünkü daha gelişmeler yavaştı. Zamanla nesnelci değişmelerin her yeni söylemi öznelci tabu ile ters düştü. Bu değişmelerin buyruklaşması, öznelci tabuları yalancı konumuna soktular. Böylece öznelci tabular; toplumcu yapıların, toplumcu nesnelliğin çekim odağında giderekten birikme yapmasını sevemediler.



Ve bu birikimlerle nesnelci olgular, otorite ekseninde eğilimleştirmeler yaptılar. Ve bu durum nesnel olguculuğun, eksen özünde, daha belirgince söz sahibi olmalarına yol açtı. Şimdiki durumda her an el altında hazır bulunan ve geçmişten beri aktarılır olan ve şimdiki yapının içinde gelmeyen ve şimdiki yapının gerisinde kalan öznelci sözlü LİTERATÜR anlamalar; yapı değişmelerine hem hemen, hem de gerekli cevabı veremezdiler.



Çünkü öznelci inancın kendi literatüründe (müktesebatında), yeni değişmeleri karşılayacak; yeni değişmelere denk düşecek aktarmaların bilgisi yoktu. Daha o zamanlarda inançlar zamanlar üstü olma soyutlamasını akıl etmemiştiler!



Toplumsal yapılar, zorunlu olaraktan değişmeyi ortaya koyuyorlardı. Öznelci inançsal tabucu anlama da bunlara yani yeni değişmelere karşı direncini koyarak; alabildiğine sürtüşme içinde olup güç kavgalarına başlayacaktı. Öznelci inançlaşma anlayışlarının yaptırımları ilk başlarda hem topluma, hem sosyal hayata, uygulanıyordular.



Çünkü komün hayatta bilinen sürülen takip edilen yol bu idi. Yeni normlarda zaten ancak böylesi bir öznelci tabusal anlamalar yolu ile kişilerin öğrenme kalıpçı mantıklarına hitap edilebilirdi. Ve kişiler yeniyi böyle içselleştirilebilirdi.



Söz gelimi kardeş olmayan, aralarında hiçbir totemsel bağ bulunmayan etnik yapıların toplum ittifaklarını nasıl yapacaktınız? Yeni ittifakı halk içinde, totem ittifakların buyurması aracılığı ile bu ittifakın olumlanmasını meşrulaştıracaktınız.



Totemci otoriteye ancak bunları onaylatıp olumlatacaktınız (noterci işlev). Şüphesiz ki totemlerin durumları sembol kılma olarak metin haline getirip hitap ettiği mantık anlatımları bile, toplumsal hayatınızda da imdadınıza yetişecekti. Unutmayın nesnel olguların bizleri henüz yönleştirmediği evrelerde, totemci inançlar bizleri; uygarlaştırıyordular.



İnançların süratle değişememesi çelişkisi, bu uygarlaştırılma adımı içinde inançları, atla çekilen pulluklu dönemdeki üretim teknolojisinin; traktörle çekilen pulluk dönemindeki üretim teknolojisinin yanındaki duruma kıyasla düştüğü duruma, düşecekti.



Bu, insanların uygarlaşma yolunda; öznelci soyut bilinç edinme olgusunun, hiç de hak etmediği bir durumdu. Ne yapalım ki inancı bilinç düzeyine getirip ilerlemeci kılan da insandı; inancı, bilinç düzeyinde gerileşmeci kılan da insandı! Yani başlarda ve uzun süre totem, yine otorite çekenliği olmak zorundaydı.



Toplum içinde totem anlayışın yeni ilahi yüzü ile nesnel olguculuğun somut tezahürlü yüzü ikisi birlikte ortaya çıktılar. Ve birlikte yol alıyorlardı. Nesnelci olgu, totem anlayışın yaptırım gücü dışındaydı. Totem gücün sosyal birlikteki işleyişinden oldukça farklıydı.



Bu yüzdendir ki yeni ittifakı toplumsal dönemlerin bir tabu gücü yoktur. Sosyal tabular gücü vardır. Artık totemler yeni dönemle ilahlar ve ilaheler, somut toplumsal insan kalıplarına dönüşmüştürler. Aynı ittifakı kişi öznel ve nesnel iki ve pek çok totem gücü de birlikte kullanıyordu.



Siyasetler inançların otoriter gücünü daha tapınağa doğru geriletmemiştiler. Ve siyaseti de saraya doğru henüz çekmemişlerdi. Olayların çelişkili birliği yasası gereğince, bu Siyam İkizlerinin de ayrılması gerekiyordu.



Sürecek

06 Haziran 2010 7-8 dakika 1084 denemesi var.
Yorumlar