Yılmaz Odabaşı İle Bir Anı
Uzun zamandır Yılmaz Odabaşı adına bir şeyler yazma gereksinimi duyuyordum. Nereden başlayacağım, neyi ele alacağım konusunda bir türlü karar veremezken şu an için onunla geçen anımı anlatma kararı aldım.
Aranızda Yılmaz Odabaşı'nı tanıyanınız var mı?
Tanıyanınız demeyi tercih ettim çünkü tanımayanınızın daha fazla bir insan kitlesi oluşturduğundan eminim. Açıkçası ben de onu tanımada biraz geciktim. O yüzden yılların sorumsuzluğunu taşıyorum omuzlarımda.
2008'in yaz ayların babamdan duymuştum onun ismini. Babam üniversiteyi okurken aynı şehirdeki oksijeni soluyorlarmış. O zamanlar Yılmaz Odabaşı kendi açtığı Kültür Kitabevi'ni işletiyormuş ve Siste Kalabalıklar ismindeki ilk şiir kitabı yayınlanmış.
Kısa bir süre sonra Yılmaz Odabaşı'nı daha iyi tanıdım. Hatta uzun bir süre kendisiyle yazıştık. Yetmedi, kendisini görme, yüzyüze görüşme isteği, umudu doldurdu yüreğimi.
Aralık ayının son günlerinde, güneşin yavaş yavaş tükendiği o saatlerde duyduğum haberle yepyeni, taptaze bir güneş doğdu yüreğimde. Haberde Yılmaz Odabaşı'nın 17 Ocak'ta Adana 2.Çukuroava Kitap Fuarı'nda imza günü olduğu yazıyordu. Yılmaz Odabaşı bu yöreye gelirde onu hiç karşılamamak olur mu. O on yedi günü nasıl geçirdiğimi hiç hatırlayamıyorum. Derken, büyük güne geldik. Bendeki telaş, heyecan gözlerimden okunuyordu.
Zaman geldi. Everest-Alfa Yayınları'nın standının önünde Yılmaz Odabaşı İmza Günü yazan bir afiş ve üzerinde Yılmaz Odabaşı yazan bir masa. Daha önce okumadığım fakat namının 4. baskıdan sonra yayıldığını duyduğum Feride'yi alıp ilk sırayı kaptım. Yılmaz Odabaşı'nın imzaya geç gelmesi başta ben olmak üzere sıradaki yaklaşık elli okurunu da sabırsızlandırdı.
İçeri girdiğinde ben masaya ters dönmüştüm. Bir sesler yükseldi. Arkamı döndüğümde Yılmaz Odabaşı'nı karşımda görünce hazırlıksız yakalandım. Önce diğer okurlarıyle birlikte tokalaştık. Sima olarak babamı tanıyamamış olması normaldi. Babam kendisini tanıtınca babama her ne kadar kendisini hatırladığını söylediyse de ben inanmadım doğrusu. Sonra bana döndü. Uzun uzun baktıktan sonra 'Yoksa bu da Barış mı?' demesi beni oldukça şaşırttı. Sonra tekrar tokalaştık, beni öptü. O gün, öyle güzel bir anım oldu. O gün Yılmaz Odabaşı'nın gözlerindeki acı yıllardan arta kalan hasreti, yalnızlığı ve yakınmayı gördüm. Feride'nin ilk sayfasına 'Barış Kardeşime; şiir bizi korusun, onarsın ve aklasın diye' yazıp imzalamıştı.
Aradan günler geçti, ben o gün hissettiklerimi hergün yaşadım. Onu Kalbimde Hazan, Çalınmış Bir Mahşer İçin Ahval, Bitme, Teğet, İyi Ki Bu Düştesin, Bozgun, Ey Hayat (...) İle hatırladım. Kendisinin de dediği gibi: 'şairdir elbet sözcüklere rus ruleti oynatıp yazan'. Yılmaz Odabaşı'nın sözcüklere oynattığı rus ruletide apayrı bir tılsım vardı.
Bu güzel anının ve yüreğimde olan şiirlerinin birikimiyle sizlere tavsiye edebileceğim çok özel şairlerden birisi o.
1970'li yıllar başta olmak üzere birçok tarihi ve olayı kucaklayan dizeleriyle hasreti en iyi yansıtan şairlerden bir tanesi. Şiirindeki aynayı yüreğine tutuyor Yılmaz Odabaşı. Bir gül bekliyor, Diyarbakır hasretiyle yüreği tutuşuyor.. Onun yaşamını daha özenli incelediğimizde neden şair olduğuna tüm çıplaklığıyla şahit olabiliyoruz.
Yılmaz Odabaşı'nın benim hayatımdaki yerini ve etkisini bu sözcüklerle anlatabilmem mümkün değil ama onunla ilgili bir şeyler yazmam, yazabilmem bile benim için çok büyük bir coşku. Temmuz ayında ilk şiir kitabımın için yazdığı ufak notla bu güzel yolculuğa son noktamızı koymak istiyorum.
'Cihan Barış Budak'ın yazdıklarını inceleme olanağım olmadı, yazdıkları hakkında net bir fikre sahip değilim.Ancak, bildiğim, yaşı, yetişme koşulları vb. pek çok faktör göz önüne alındığında, onun sezgileriyle, zekâsıyla ve edebiyata olan büyük tutkusuyla yaşıtlarına kıyasla çok "özel" bir genç olduğudur. Ona yazıyla serüveninde başarılar diliyorum...'