Yol boyunca yaralı bir ceylan

Bir güne neler sığdırıyorum neler? Demir yollarından geçiyorum.
Aklımda madenler, maden işçileri, göçükler zamansız ve acı ölümler.
Soğuk raylar üzerinde kayan trenler geçiyor hızlı, yavaş, sınıf sınıf sınıflandırılmış.
Ucuz, pahalı yolculuklara yoldaşlık eden. Ahh trenler! Neler taşıyorlar neler... Sıcak sıla dolu türkülere konu olan, yük, yolcu, hasret taşıyan.
Tarlalar dolu sağım solum. Tarla kenarında onlarca çadır... Urfa'dan gelen çoluk-çocuk mevsimlik işçiler. Çadırda ekmek parasına gurbette yaşanan bir mevsim...
Gün doğarken başlayan göçebe hayat, gün batımında ailece yorgun demleniş... Ertesi sabah yine tarla yolu, yine iş... Mevsim sonbahar biraz da kışa dönmüş. Yağmur, fırtına, sabahın ayazı, uykulu çocuk gözleri... Esmer yüzlerinde rüzgar yanığı çatlaklar. Çeşme başları kalabalığı. Hayat burada da önce su... Su en büyük telaş.
Arap kadınları, başları üstünde su kapları. Sırtlarında çocuklar
al-yeşil giysileriyle yaşanmamışlık heykeli gibi, dolu elleri.
Onlar için gurbet değil burası, adı ekmek olan memleket!
Ve herkesin elinin ekmek parasına bulaştığı göçebe bir yaşam .
Ve insanlar tarlalarda çamur, toprak üstleri
Yüzlerinde yorgunluk, akıllarında hep başka şeyler
Gülümseyen esmer suratlarında sırıtan dişler gibi, az da umut.
Ve dağlara vuruyoruz arabamızı, aklım biraz yanık tenli insanlarda kalarak. Dağlar, ekmek kapımız bizim.
Çam kokulu ormanlara çıkıyorum, ovalar küçülüyor gözümde.
Dağ başı yorgunluklarım, umutlu araştırmalar, ağaç altında dinlenmeler.
Aç gönlüm, çıkınımda özlemlerim. Seriyorum yeşil geniş bir alana.
Sana türküler söylüyorum. Ve her türküde sen yanıyor içim...
Su içiyorum köy çeşmelerinden, güzel suyu olan pınarlar arıyorum dağ başlarında, tadı sana benzeyen, sensin pınarlardan içtiğim
Ya bu göçmen kuşların telaşı niye? Tepemde sığırcık sürüleri
Bulutlar arasında dans ediyorlar, yaklaşan kışın habercisi...
Neler sığdırıyorum bir güne neler
Ve sen
Hiçbir yere sığdıramadığımsın benim
Sen sınırsızlığımsın.
Eşşeğinin kıymetini biliyor çoban.
Köpeğinin de yol-dağ yoldaşı onlar,
Soruyorum; 'Ya biz dünya kardeşleri niye bilmez insan insanın kıymetini?'
Neler yaşıyorum bir günde
Kaç köy?
Kaç köy yolu?
Kaç köy delisi?
Kaç keçi canı? Kaç kuş sürüsü?
Ve bir geyik öldürmüş kurtlar, yara atamamış kendini, uzalı yol ortasında boylu boyunca, kuyruğu yerli yerinde karnı delik-deşik...Gözleri açık gitmiş. Kimine göre doğanın kanunu bu, kimine göre kurt pususu, hain saldırı... Kalleşlik!
Ağlatacaktı beni, ceylanın açık kalan o güzel gözleri...
Üzüldüm ceylana,
Ve her insanda başka bir insandan kalan derin iz
derin bir yara...
Gözleri ne çok benziyordu,
senin iki kaşının altında olanlara.
Ya işte böyle ceylan gözlü can.
Ve insan,
pişer acılarla...
Yoğrulur yüreği
Ağlaya ağlaya, yana yana
Bazen bir insana,
bazen öldürülen ceylana.
Neler sığıyor bir güne; sevinç, hüzün, acı,telaş...
Ve geçip gidiyor yaşam, bizi hiç ırgalamadan.

ESKİŞEHİR

11 Şubat 2010 3-4 dakika 2 denemesi var.
Beğenenler (2)
Yorumlar (1)
  • 15 yıl önce

    Gözleri ne çok benziyordu, senin iki kaşının altında olanlara. Ya işte böyle ceylan gözlü can. Ve insan, pişer acılarla... Yoğrulur yüreği Ağlaya ağlaya, yana yana Bazen bir insana, bazen öldürülen ceylana...

    Şiirleriniz de denemeleriniz de zevkle okuyorum.

    Diğer denemenizde babanızın yaşama dair yaptığı yorum da harikaydı (kirpik arası)

    Hoşgeldiniz...