Yollar ve Köprüler

Köprülü yollar yaşanacak medeniyete gider, yol - köprü kara toprakta kardeştir asırlara, yıllara... Ülkeler bağlanır, yollarla köprüler kurulur; doğudan batıya, güneyden kuzeye... Bedendeki titreyen kalbe, yolunu bekleyen nazlı gönüle...

İnce uzun yollar kıvrılır dağların tepelerine, arkasına, gökkuşağın çıktığı yere...Toprakta doğar yer olur taşlı bayırlarda... Uzaklar yakın olur, vira bismillah denilen yollar - köprülerde...Tozlu yollar, dumanlı yollar asfalt olur özgürlüğün yaşandığı ülkede, vatanda...Yollar kavuşturur; çocukluğumuzun doğduğu, düşe kalka koştuğumuz toprağımıza, köyümüze, evimize götürür; anıların saklandığı yere, kuytu köşelere. yaşanmış hikayelere...Özlemlerimizi kavuşturur, bir zamanları yaşadığımız ayrılıkta... Her geçtiğimiz km yaşadıklarımızı, anılarımızı levhalara yazarak bırakır rakımın en yüksek tepesinde, en daracık virajında ve yokuşunda... Güle güle der arkamızdan tozlu dumanlı yolların birleştiği asfalt sıcak çift şeritli yolunda... Dört mevsimi yaşarız aracın içinde, yolun tam ortasında yağmurun damladığı zamanda, bulutun altında, güneşin tepemizde olduğu zamanda...

Köprüler yetişir yolun sonunda... Akan çayın üstünden sırtlanır karşı dağın başladığı noktaya... Gücünü birleştirir üzerinden geçen her araca, insana...Ağırdan hafife giden her canlıya, karıncaya sırat olur amansız bir zamanda... Endamlı dağların kıyısından geçen yol el sallar her geçen konforlu arabaya, yorgun kamyona, tren gibi ışıklı tıra... Sonunu göremediği kıvrımlı yola köprüye...
Yol ayrımların hüzne dönüştüğü karanlık vakitlerde imdat butonu olur yolun bittiği ve başladığı yerde... Yol gösterir, "buyur" der, üzerine savrulmuş çakıl taşlarıyla...Altıdan akan yosunlu suya göz kırpar, mutlu olur sevinir, ansızın bastıran sele... Koskaca set olur ilkbaharda ve sonbahardaki azgın sele...Hayellerimiz yolda yol bulur, geçer köprüden taa uzaklara...Kanatlanır tahtadan yapılmış köprü üstünde... Koca koca gemiler geçer sessizce, şahitlik eder; geçmişe ve aydınlık geleceğe...Yolunu kaybetmişlere son durak olur, tutunur paslanmış demir korkuluklara...Son bakışların kaybolduğu yerde... Hayatın son demini yaşayan düşen bedende...

Atalarımız dört nala geçmiş atlılarıyla seferlere... Dönüşten zaferlere, kılıçlar sallanmış köprünün en zayıf olduğu taşında, sabır taşı olmuştur kötüden iyiliğe... Padişahlar yol bulmuş yolların bittiği yerde, mimarinin yaşandığı devirde... Tarihe şahit olmuştur her geçen millete...Köklü Medeniyete... Doğanın değişimini sevinçle hüzünle izlemiştir üzerini kaplayan tarihin toprak kokan tarihiyle...Bayrakların dalgalandığı, kıratların geçtiğini, bedenlerin koştuğunu üzerine damlayan kanda anısına yazmıştır eskiyen taşıyla..

Yolu, köprüsü olmayan yer küskündür; dargındır tüm dağlara ve insanlara... Kaderine razı olmaz uzakta gördüğü kıvrımlı yola her bakışında...Yürüyen insanı gördüğünde...Yollara koyulmuştur göçmenler, özyurdunda garip olanlar, hicret edenler ve gurbete gidenler...
Yollar ve köprüler et - kemik olmuştur kara parçasında.. Her yolun sonu köprüde buluşur, köprü yolla buluşur. Bedenimizde yollar ve köprüye benzer her oluşan yeni düşüncemizde; bir köprü inşaa ederiz kendi benliğimizde... Ufkumuzda oluşan yeni yolları kurduğumuz değişim köprüleriyle geçmeye çalışırız.

Yürüyüşümüzün daracık yollarını köprüdeki korumalara tutunarak varmak istediğimiz yere varmaya çalışırız tüm korkularımızı yenerek geçeriz diğer yolun başlangıcına... Köprüden yola geçtiğimizde türkümüzü söyleriz; 'Uzun ince bir yoldayım... Gidiyorum gündüz gece...'

02 Temmuz 2018 3-4 dakika 34 denemesi var.
Yorumlar