Yüreğine Ayrılık Tohumu Ekilenler

Kara ormanı andıran bol ağaçlı, kuş seslerinin derenin sakin akışına karıştığı enstrumantel bir ahenk hakimdi bu ıssız köyde..İnsanlar baltalamasa ağaçları ya da ağaç sanıp, insanları.. bu huzur sonsuza kadar sürecekti elbet..
Ama gel gör ki; meleklik kanadıyla şeytanlık kanadı arasında gelgitler yaşayan insanın, olduğu her yerde huzur kadar çekişme de vardı yüzyıllardır..ve bu köyde herşey müzikal bir ahenkten ibaret değildi..Bir kere yıllarca kardeş kardeşe yaşamaya alışmış ;Türk, Kürt, Çerkez, Ermeni demeden kaynaşmış insanları çekemeyenler de vardı bu topraklarda..öyle ki; ne bir Türkün, ne de bir Çerkez, Kürt ya da Ermeninin anlayamayacağı cinsten derin tuzaklar vardı, kimselerin aklının ermeyeceği..

Anneannem seferberlik zamanında yaşanan açlıkla birlikte insanların, birbirini unuttuğunu, sadece canlarını kurtarmanın telaşına düştüğünü söylerdi bana küçükken..Birlikte içiçe yaşadığımız çok samimi Ermeni ve Kürt komşularımızı, güzel dostluklarımızı anlatır; Makbere abladan, Karnik amcadan, Paras'tan sözederdi sürekli...

Dillerimizin, kültürlerimizin ayrımcılık olmadan birbirine karıştığı bu köyde, bu güzellik de uzun sürmeyecekti..Bir kaç oyunbozan, rolunü tersinden ezberlemiş bir kaç rolbaz yüzünden bu birliktelik de bozulacak, bölünmeler ve ayrılıklarla sona erecekti bu güzel dostluklar..

Nedendir bilmiyorum; hep birlikte yaşamanın güzelliğine rağmen, bu dünya hep bizimmiş hissine kapılıp birbirimizi yiyişimiz?..

Oyunbozanlar; Agoplar, Şamiller, Şivanlar, Yasinler sanılsa da arka planda başka karakterler, başka büyük oyunlar vardı..

Bu hırs olduğu için ya; hepimize emanet verilmiş bu "güzel toprakları" bölmek için bir sebep sayarız çoğu kez, dostlukları hiç düşünmeden...Unuturuz her birimiz aslında sadece bir emanetçi olduğumuzu..

Geçmişe bakılınca içiçeliğimiz ve sağlam köklerimiz o kadar derin ki; hepimiz farklı yerlerden gelmiş olmamıza rağmen hep bir kardeşlik havası esmiş yıllarca bu topraklarda...

Benim büyükdedem bile ayrı sandığımız uzak topraklardan gelerek aynı güzel havayı paylaşmış bu ülkede..Rusya'dan bu güzel ülkeye girerken Kars, Erzurum, Sivas boyunca yorulmadan dolaşmış ailesiyle..Ta ki; güzel insanlarla tanışacağı bu köyde karar kılana kadar...Sonradan bir Çerkes kızı olduğumu öğreniyorum ben de..Çerkez-Türk evliliğinden dolayı melezliğim eşlik ediyor bu halime ayrıca..Yarım bir Çerkez olarak geleneklere takılmadan büyüyorum bir şekilde...Ama aklım hep o eski anılarda.

Bu defa Çerkes dedem anlatıyor;
Çok güzel komşuluklarımız vardı Ermeni ve Kürt kardeşlerimizle..Köy işlerini birlikte yürütürdük..Ülkede savaşlar, sıkıntılar bölünmeler çoğalınca; karmaşa, acı, ayrılık örmeye başladı ağlarını..Köyde bir göç telaşı başladı..Kötülerin bedelini ödemek zorunda kalan iyilerin ayrılık hikayesi başlamıştı..Bu da oynanan oyunun büyüklüğünü gösteriyordu..Elinde olanları satarak ve gözyaşları içinde terkettiler köylerini..Her adımında tatlı anılarının olduğu evlerini, çok sevdikleri komşularını..en çok da yüreklerini bırakarak gittiler...

"Geçmişini bilmeyen, geçmişni sevmeyen ve geçmişiyle yüzleşmeyen milletler daima karanlıkta kalmaya mahkumdur"..Kardeşliğin ne zaman ve ilk kimler tarafından kancıklığa dönüştüğü bilinemese de hala...Bu güzel dostluklar, bu anlamlı kalabalıklar anlayamadıklarımızı anlamaya yetiyor aslında.

Şimdilerde, Ayşeler, Karnikler, Zelaller, Aliler kötülerin, bölmeyi kar sayanların bedelini ödüyor olsalar da hala; Bu topraklar özlediği ve hakettiği birliğe, içtenliğe kavuşmak için gün sayıyor kanımca...
Varsın doğumlar sancılı olsun..Yeter ki doğan çocuğun adı " sevgi ve dostluk" olsun...
Hala, benim toprağım senin toprağın diyenlere bin kez esef olsun...
Umuyorum ki; artık bu sancı da tüm sancılar gibi son bulsun, bizim demeye hasret kadığımız bu topraklarda...

23 Ekim 2010 3-4 dakika 243 denemesi var.
Beğenenler (3)
Yorumlar