Yurt Sokağı Sakinleri
Elimde bir bavul sarı taksinin kapısını açıp ayağımı yere bastığım anda fark ettim, yeni bir hayatın başlangıç noktasının burası olduğunu. Önümde eski gibi gözükse de gözlerimin heyecan ve meraktan daha yeni yapılmış sandığı bir bina ve üzerinde İKÜ Erkek Öğrenci Yurdu yazılı tabelası vardı. Ertesi gün okul açılacağı için bu yeni yaşam alanım benim gibi onlarca öğrencinin ellerinde bavullarla taşıdıkları heyecanları da ilk karşılayan bir anne siluetine bürünmüştü. Tıpkı benim gibi nice insan vardı burada. Tıpkı biri benim gibi girecekti bu kapıdan ardım sıra. İlk tanıştığım bu kişiyle odalarımıza çıktığımızda aynı odaya ilerlediğimizi fark etmiştik. Eşyalarımız açılmayı bekleyedursunlar etrafı incelemek hissi daha ağır basmıştı. Birlikte aşağıya tekrar indiğimizde bir kafe tarzı yerde oturmuş, binaların ayrıtına varmaya çalışıyordum. İçimden diyordum ki; 'Demek ki şurası üniversitenin diğer binası, şurası kız öğrencilerin kaldığı yer, ha bak bakkalda hemen şu tabelası yanıp sönen internet kafenin yanındaymış...' Tanıştığım çocukla ilk buranın sahibini tanıyorduk. Âdem Abi ile koyu bir muhabbet edip başka başka insanlara usanmadan anlattığı bu sokağın yaşamını canlandırıyordu gözlerimde kısa kısa. Daha parke taşlı sokağın tozunu yutacağım dört senem vardı, belki de bir zaman sonra sıkılacaktım da ama insanın meraklı ruhu yeni bir vücuda girmiş gibi bu sokağı arşınlamaya başlıyordu. Sokak trafiğe kapalıydı ve bu özelliğiyle hoşuma da gitmişti. Güvenlikler sokağın iki ucunda da yerlerini almış, Deli Dumrul gibi geçenden beş yüz geçmeyenden bin demiyorlardı da. Şu an minibüs şoförlerinin delice kullandıkları araçlar her gün ayrı bir telaş uyandırsalar da trafiğe kapalı hali benim ilk göz ağrım olmuştu bir kere. Bu yüzden onların bu tavırları insanı hep bir acelecilik duygusuyla besliyordu. Sokağın bir ucundan bir ucuna ilerlediğimde, öğrenciler için hazırlanmış birkaç tane kafe, gece gündüz makine seslerinin odamızın gece karanlığındaki vakitlerinde dahi dolmasıyla bazen uyutmayan bazen ninni gibi gelen tekstil atölyesi de hemen başımızın ucundaydı. Sıradan bir sokak gibi gözükse de, isminin de verdiği o rengârenk sümbül tasvirleriyle doluydu. Belki de bunların hepsini sağlayan cansız gibi gözüken binalar, taşlar yahut arabalar oluyordu. Yurt sokağının gelmiş geçmiş bütün sakinleri ellerinde iyi birer dilekle hayatın bir köşesini burada dönerken, ben de sabahları okulun yolunu tuttuğum bu sokağı seyre dalıyordum her adımımda...