Zenginlik ve Fakirlik
Bazı insanlar dünyaya gözlerini açtıkları anda hayat önlerinde kırmızı bir halı gibi seriliyor. Ne isterlerse oluyor, neye ihtiyaç duyarlarsa anında önlerine konuluyor. Zenginlik onlar için bir yaşam biçimi değil, nefes almak kadar doğal bir alışkanlık.
Ama hayat herkese aynı başlangıcı sunmuyor. Birileri gözlerini açtığı ilk günden itibaren mücadeleyi öğreniyor. Daha çocuk yaşta yokluğun anlamını kavrıyor; para nedir, emek nedir, bir şeyleri istemekten vazgeçmek nedir… Hepsini erken yaşta tecrübe ediyor.
Zengin için basit bir mesele olan şey, fakirin kaderini belirliyor çoğu zaman. Bir imza, bir karar ya da bir cümle… Fakirin yıllarca uğraşıp biriktirdiği umutları bir anda dağıtıp savurabiliyor. Çünkü gücü elinde tutan, çoğu zaman gücünün ağırlığını fark etmiyor. “Çalışırsan olur” cümlesi ağızlarından kolayca çıkıyor, ama o cümlenin altında ezilen insanların hikâyelerini hiç dinlemiyorlar.
Fakir, zaten ağır bir yük taşıyor. Yoruluyor, çabalıyor, sabrediyor; yine yetmiyor. Zengin ise çoğunlukla fakirin neyle boğuştuğunu anlamıyor. Sanki herkes aynı yoldan yürüyormuş da farkı sadece tembellik yaratıyormuş gibi konuşuyorlar. Oysa bazı yollar, daha başlangıcından itibaren taşlıdır; bazıları uçurum kenarından gider. Bazı insanların ise henüz yola çıkmadan ayaklarına pranga vurulur.
Bir insanın cebinde para olması, kalbinde merhamet olduğu anlamına gelmiyor. Parası olanın sesi daha çok duyuluyor; olmayanın sesi rüzgâra karışıyor. Fakir, sustuğu her konuda biraz daha yoruluyor. Zengin ise konuşmaya devam ettikçe güçleniyor. Bu yüzden adaletsizlik kendini en çok bu iki ses arasındaki farkta gösteriyor: biri gür, biri kısık… Biri her yerde yankılanıyor, diğeri kimsenin duymadığı bir fısıltı oluyor.
Ama fakirin içinde öyle bir direnç var ki… Bu direnç, paranın satın alamadığı bir şeydir. Yoksulluğun içinde büyüyen insanlar, her darbede daha da güçlenmeyi öğrenirler. Onlar yılmayı değil, yeniden başlamayı bilirler. Bir kapı kapanır, yenisini ararlar. Her sabah yeniden yorgun ama umutlu uyanırlar. Bu, görünmeyen ama en değerli zenginliktir.
Hayat uzun süre güçlüden yana görünse de adalet denen şey bir gün mutlaka o görünmeyen ellerle yerini bulur. Zenginlerin fark etmeden ya da bilerek koyduğu yükler, bir gün taşacak bir sabrın sessizliğinde birikir. Ve o gün geldiğinde kimsenin emeği yerde kalmaz. Çünkü adalet bazen geç gelir ama hiçbir zaman gelmemezlik yapmaz.
Belki de en büyük gerçek şudur:
Zengin olmak bir ayrıcalıktır, ama vicdan sahibi olmak bir seçimdir.
Ve o seçimi yapabilen insanların değeri, hiçbir servetle ölçülmez.
